KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  => Osmanlıyı anlamak kolay değil!
  => Osmanlı Devletinin Kuruluşu
  => Nüfusu ve Yönetim Şekli
  => İmparatorluğun Temelleri Atılıyor.1
  => İmparatorluğun Temelleri Atılıyor.2
  => Osmanlı Toprakları
  => Avrupa Siyaseti
  => Doğu Siyaseti
  => Deniz Siyaseti.1
  => Deniz Siyaseti.2
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.1
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.2
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.3
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.4
  => Anarşinin Hortlaması Ve Köprülüler
  => Felaket Seneleri.1
  => Felaket Seneleri.2
  => Bozgunlar Ve Nizamı Cedit
  => Yenileşme Hareketleri Ve Tanzimat
  => Tanzimat.1
  => Tanzimat.2
  => İkinci Meşrutiyet Ve Balkan Savaşı
  => Birinci Cihan Savaşı Ve İmparatorluğun Sonu.1
  => Birinci Cihan Savaşı Ve İmparatorluğun Sonu.2
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Yenileşme Hareketleri Ve Tanzimat

Türkiye'nin yenileşme tarihini Tanzimat (1839) ile başlatmak tamamen yanlıştır. Bu tarihi 13 yıl öncesine, Vak'a-i Hayriyye'ye (1826) almak çok daha doğrudur. Zira radikal inkılapları II. Mahmut, 1826-1839 arasında yapmıştır. Tanzimat, bu inkılapların neticesidir ve esasen II. Mahmut tarafından düşünülmüş, onun ölümü üzerine, onun adamı olan Reşit Paşa tarafından tatbik mevkiine konulmuştur. Bütün müesseselerde asırlardan beri süregelen düzenin değiştirildiği bu 1826-1839 devresinde II. Mahmut, aynı zamanda çok büyük dış zorluluklar içindeydi. Hatta Türkler, bütün tarihleri boyunca maruz kaldıkları en kritik birkaç devreden birinde idiler.

 Yunan ihtilalini yeniden başlatmak için İngiliz, Fransız, Rus müttefik donanmaları, Türk donanmasını, Navarin limanında basıp yakarlar (20 Ekim 1827). Rusya, resmen harp ilan eder ve Prut'u aşarak Türk topraklarına girer (8 Mayıs 1828). II. Mahmut'un donanması yakılmıştır. Kapıkulu ocaklarını ilga ettiği için ordusu da yoktur. Avrupa usulünde yeni ordusunu yetiştirmek için bir kış Rami kışlasında taş odada yatıp kalkar; basit bir albay gibi çamur içinde yeni birliklerin yetişmesine nezaret eder ve talimlere çıkar. Bir buçuk yıldan az süren Rusya harbine Edirne Anlaşması (15 Eylül 1829) son verilir. Türkiye'nin dostu yoktur. İngiltere ve Fransa'ca da tazyik edilmektedir. Mesela Fransa, Yunan asilerini desteklemek üzere Mora'ya bir ordu gönderir.

 Edirne Anlaşması'nın şartları ağır olur ve Türk İmparatorluğu ağır kayıplara uğrar: Kafkasya'da Kuban ırmağından Batum'a kadar olan bütün Doğu Karadeniz kıyı şeridi (Batum hariç), Rusya'ya bırakılır. Bu suretle Rusya, Karadeniz'in kuzey kıyılarından sonra doğu kıyılarını da elde etmiş olur. Türkiye ancak güney ve batı kıyılarını da elde etmiş olur. Türkiye ancak güney ve batı kıyılarını elde tutabilir. Babıali, Gürcistan'ın Rusya'ya ait bulunduğunu kabul ederek bu ülke üzerindeki haklarından vazgeçer. Eflak (Güney Romanya), Boğdan (Moldovya), Sırbistan prensliklerinin iç muhtariyetleri yeni imtiyazlarla genişletilir ve adeta Rusya'nın kefilliğine verilir. Türkiye, çok büyük bir savaş tazminatı öder (11,500,000 altın).

 Bunun karşılığında Ruslar, ordusuz ve donanmasız Türkiye'den ilk defa işgal ettikleri Romanya, Bulgaristan, Edirne, Kars, Erzurum gibi yerleri boşaltıp iade ederler. Bu ağır tazminatla Türkiye sarsılır. Bu suretle Çar, çok mutaassıp bir Türk düşmanı olan I. Nikolay, şahsiyetini çok kıskandığı Sultan Mahmud'u birçok reform projesini maddi şekilde gerçekleştirebilmek imkanlarından mahrum eder. Bir Yunanistan kurulması da bu anlaşma ile temin edilir ve 24 Nisan 1830'da II. Mahmut, bütün varlığıyla karşı koyduğu Yunan istiklalini tanımak zorunda kalır. Kurulan Yunanistan, Balkanlar'ın ilk müstakil devletidir.

 Bu günkü Yunanistan'ın üçte biri kadar büyüklükte (49,424 km2), 1,000,000 nüfuslu fakir bir krallık olarak ortaya çıkar. Kendisini yaratan Rusya, İngiltere ve Fransa'ya sığınıp onları kışkırtarak büyümek idealini, kurulduğu andan beri yürütmeye başlar. Önce Mora ve Kiklad adalarından müteşekkil ve Sırbistan gibi Türkiye'ye tabi bir Yunanistan yapmak isteyen Büyük Devletler, sonradan Babıali'yi Attika yarımadası ile Eğriboz adasını da bu devlete vermeye ve yeni devletin tamamen müstakil olmasına zorlarlar.Sultan Mahmut, çok merkeziyetçi bir idare kurar. Eyaletlerde, sancaklarda, şurada burada, nüfuz kazanmış aile ve şahısların, feodallerin, amansız düşmanıdır. Haklarında merhametsiz davranır. Zira onlar, uzunca bir müddetten beri devleti sömürmekte ve merkezi dinlememektedirler. Modern ordusunu ve donanmasını kurar. Harbiye ve Tıbbiye başta olmak üzere, Fransızca tedrisat yapan ve Batı medeniyetine ilk defa içinden bakabilen ilk modern büyük okullar kurar. Büyük bayındırlık işlerine girişir. Saray ve hükümet teşkilatını temelinden değiştirir; bütün gelenekleri yıkarak Avrupa tarzında teşkilatlandırır. Bunları, çok büyük muhalefetler içinde gerçekleştirir. Halk kendisine "gavur padişah" der.

 Fransa, Türkiye'nin güçsüzlüğünü hesaplayarak Cezayir şehrini (5 Temmuz 1830) işgal eder ve birkaç yıl içinde Osmanlıları bütün Cezayir'den kovar. Son yıllarında II. Mahmut, yeni bir talihsizlikle, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın isyanı ile karşılaşır. Bu, Osmanlı İmparatorluğu'nun, bütün tarihi boyunca, gördüğü en büyük isyandır. İsyan, 1831-1833 arasında geçer. Bir denge devresi geçirir ve 1839'da ikinci safhası başlar. Mısır valisinin tamamen Türklerden müteşekkil ordusu, Kütahya'ya kadar ilerler (2 Şubat 1833). Osmanlı birlikleri bozulur. Nihayet Nizip'te Osmanlı ordusu, 2 saat içinde bozulur (24 Haziran 1839). Bu büyük felaket, ölüm döşeğinde yatan ve 7 gün sonra ölecek olan büyük hükümdardan saklanır.

 Kanuni'den (1566) sonra gelen padişahların en büyüğü olan II. Mahmud, modern Türkiye'nin kurucusudur. 31 yıl saltanat sürmüş, 54 yaşında, daha çok Rus belasının verdiği sıkıntı ile kahrolarak ölmüştür. Kendisinden sonra gelen bütün Osmanoğulları, II. Mahmut'un izinden gitmişlerdir.

 Tanzimat'ın eşiğinde, 1839'da Türkiye, tarihinin en kritik anlarından birini yaşıyordu. Vak'a-i Hayriyye ile Tanzimat-ı Hayriyye arasında geçen 13 yıl (1826-1839), Türkiye İmparatorluğu'nun bünyesini büyük ölçüde değiştirmişti. Fatih devri müesseseleri ile II. Mahmut'un devraldığı müesseseler arasında, şekil bakımından büyük fark yoktu. Yalnız vaktiyle devrinin en yüksek ve iyi müesseseleri, gittikçe bozularak, II. Mahmut zamanında, çöküntünün eşiğine gelmişti. II. Mahmut, imparatorluğu çağdaş müesseselerle donattı. Eski orduyu ortadan kaldırıp modern ordu ve donanmayı kurdu. Batı medeniyeti ile sıkı temasa geldi. Bu medeniyetten birçok şeyi almak suretiyle, ilk defa olarak açıkça, Batı'nın Türkiye'den üstün olduğunu ilan etti. Türkiye, pek azametli bir geçmişin mirası idi. Bir yerde bu miras, devletin kalkınmasında bir yük, hatta bir engel oluyordu.

 II. Mahmut, Mehmet Ali hariç, bütün serkeş valiler ve "ayan" denen bir çeşit derebeylerinin çoğunu merkeze bağladı yahut ortadan kaldırdı. 1789-1826 arasında gittikçe zayıflayan devletin eyaletler üzerindeki otoritesini yeniden kurdu. Öldüğü zaman Mehmet Ali meselesi, imparatorluğun istikbalini tehdit edecek bir ehemmiyet kazanmıştı. Fakat Mustafa Reşit Paşa'nın dehası, bu tehdidi bertaraf edecektir. Gerçekte Tanzimat, II. Mahmut'un eseri sayılabilir. Ancak yeni rejimin nasıl yürütüleceği, geleceğe II. Mahmut'un yerine devlet idaresini ellerine alanların tutumuna bağlı kalacaktı. Türkiye'nin coğrafî konuşu, bir Japonya'ya benzemiyordu. Her tarafı azılı, hızlı emperyalist, zalim düşmanlarla sarılmıştı. Geniş imparatorluğu askerlik ve diploması bakımlarından savunmak, gittikçe zorlaşıyordu. Devlet yeni hamleler yapmaya hazırlanırken, daimi bir şekil alan dış müdahale ve taarruzlar, bu hamleleri kırıyordu. 1839'da, Türkiye'nin eski itibarını büyüklüğünü kazanabilmesi, Batı ile arasındaki mesafeyi kapatması, bir hayal değildi. Bu iş, XIX. Asrın sonlarına doğru bir hayal olacaktır.II. Mahmut'u takip eden hükümdarlar, 2 oğuldur: I. Abdülmecit (1839-1861) ve Abdülaziz Han (1861-1867). Bunlar, Tanzimat padişahlarıdır. 16 yaşındaki I. Abdülmecit, ilk modern hükümdar tipidir. Fransızca konuşmaktadır. Reşit Paşa'ya Tanzimat'ı ilana izin verir (2 Kasım 1839). Mahkeme kararı olmaksızın ve kanuna dayanmadıkça, idam, hapis, sürgün, vergi ve askere alma artık mümkün değildir. Demokrasiye bir adımdır. 1839 yılı için basit bir adım değildir. Yalnız Doğu için değil, Batı için de basit bir adım değildir.

 Reşit Paşa, hariciye nazırı sıfatıyla, Mısır meselesini de halleder (1840-1841). Akıl almayacak derecede girift diplomatik kombinozonlarla, Mehmet Ali Paşa'yı, işgal ettiği bütün Osmanlı eyaletlerinden çıkartır. Bundan böyle Mısır ve Sudan valiliği, Mehmet Ali ve onun ailesinde kalacaktır. Fakat bu ülkeler, Osmanlı İmparatorluğu'nun birer eyaleti olmakta devam edeceklerdir. 28 Eylül 1848'de Reşit paşa, ilk defa sadrazam olur ve gelenekçi muhafazakarlara karşı Tanzimatçı ekip, devlet idaresini iyice eline almaya başlar. Reşit Paşa, bazıları deha sahibi, fevkalade bir devlet adamları ekibi yetiştirir (Âlî Paşa, Fuat Paşa, Cevdet Paşa, Vefik Paşa, Safvet Paşa, Mehmed Paşa v.s.). Türkiye tarihinin en büyük başbakanı sayılabilecek bir diploması dehası ile imparatorluğu muhafaza eder ve dış prestijini fevkalade arttırır.

 1848 İhtilalleri, Avrupa'yı sarsarken, Türkiye, şan ve şerefle atlatır. XIX. Asrın 2, yarısının eşiğinde Büyük Devletlerin durumu şöyledir: Dünyanın 1825'te 955 milyon tahmin edilen nüfusu, 1850'de 1137 milyona yükselmiştir. 1825'te Büyük Devletler dünya nüfusunun 654 milyonunu ellerinde tutarlarken 1850'de bu 902 milyona yükselir. 1825'te 235 milyona düşer. Emperyalizm çağı başlamış, İngiltere, dünyanın büyük parçalarını eline geçirerek, Roma ve Osmanlı imparatorluklarından sonra, tarihin 3. en büyük imparatorluğunu kurmuştur.

 Büyük devletlerin durumları şöyledir: Çeyrek asır içinde (1825-1850) İngiltere 119 milyondan 259 milyona, Fransa 32 milyondan 39 milyona, Rusya 48 milyondan 68 milyona, Türkiye 58 milyondan 54 milyona, Çin 320 milyondan 380 milyona, Avusturya 30 milyondan 39 milyona, Prusya 11 milyondan 17 milyona, Birleşik Amerika 5 milyondan 23 milyona, İspanya 19 milyondan 23 milyona geçmiştir. 1850'de Birleşik Amerika'da 3,2 milyon esir vardı ve Rusya'da on milyonlarca serf (toprağa bağlı esir) yaşıyordu. Türkiye'de kölelik ilga edilmişti. XIX. Asır başlarında ilk defa olarak bir şehrin, Londra'nın nüfusu, İstanbul'u geçmiş, sanayie dayalı şehirleşme başlamıştır. 1825'te dünyada 50,000'den fazla nüfuslu 227 şehir varken 1850'de bu sayı 291'e, 100,0007i geçenler 106'dan 115'e yükselmiştir.

 1850'de Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük şehirlerinin takribi nüfusları şöyledir: İstanbul 1,400,000, Kahire 355,000, Şam 215,000, Edirne 200,000, Bağdat 160,000, Halep 150,000, 100-150 bin arasında 8 ve 50-100 bin arasında ayrıca 22 şehir, 50,000'den fazla nüfuslu şehir sayısı Türkiye'de 40 İngiltere'de (sömürgeler dahil) 63, Fransa'da 17, Rusya'da 15, Avusturya'da 12, İran'da 10, Japonya'da 10, İspanya'da 11, Birleşik Amerika'da 6, Çin'de 33, Prusya'da 7, Hollanda'da 5 idi. Londra en büyük şehirdi (2,237,000). Paris 1,398,000'i, Newyork 991,000'i, Manchester 569,000'i Pekin 1,000,000'u, Kanton 1,000,000'u Tieçin 800,000'i Petersburg (Leningrad) 432,000'i, Berlin 412,000'i, Philadephia 409,000'i Napoli 408,000'i Viyana 400,000'i bulmuştur.Reşit Paşa, Rusya'ya büyük darbe indirmeden Türkiye'nin nefes alamıyacağı kanaatindedir. Bu darbeyi Türkiye'nin tek başına indirmesi de 1850'lerde artık mümkün değildir. Türk kara ordusu Fransa ve Rusya'dan, donanması İngiltere ve Fransa'dan sonra geliyorsa da, gene de Rusya'ya karşı taarruzî bir savaş artık Türk İmparatorluğunun iktidarı dışındadır. Ancak tedafüî bir savaşta kendine güvenmektedir. Reşit Paşa, Rusya'yı bu devletin çok geç farkına varabileceği şekilde savaşa kışkırtır. Diplomatik ortam hazırlanmıştır. Rusya ile savaş fiilen (3 Temmuz) ve hukuken (4 Ekim 1853) başlar. Bu, meşhur Kırım Harbi'dir. Ömer Paşa, Romanya'da Rusları birkaç defa bozar. Silistre'yi almak isteyen Ruslar, çok ağır şekilde bozulurlar (25 Haziran 1854). Savaş Türkler lehine cereyan ederken, Reşit Paşa, İngiltere, Fransa, hatta İtalyan birliğini gerçekleştirmek isteyen Sardunya, Rusya'ya karşı Türkiye ile ittifak muahedeleri imzalayarak harbe katılırlar.

 Müttefikler, Kırım'a çıkar (14 Eylül 1854). Çok müstahkem Sivastopol'un düşmesi (9 Eylül 1855) ile, pek ağır zayiat veren Rusya pes eder. Paris Antlaşması (30 Mart 1856), savaşa son verir. Rusya'nın Karadeniz'de savaş gemisi ve tersane bulundurmaması gibi son derece ağır bir madde, Türkiye'ye nefes aldırır. Bu arada Âlî Paşa, 1272 Islahat Hatt-ı Hümayunu (18 Şubat 1856) ile, kağıt üzerinde de kalsa gayrimüslim tebeaya her türlü hakkı bahşeder. Hıristiyanlardan Osmanlı tarihinde ilk defa olarak en yüksek devlet görevlerine, eyalet valiliklerine, büyükelçiliklere, vezirliğe, hatta nazırlığa yükselenler görülür.

 Reşit Paşa'nın ölümünden (7 Ocak 1858) sonra Tanzimat'ın lideri Âlî Paşa ve onun yardımcısı Keçecizade Mehmet Fuat Paşa'dır. Bunlar da üstadları gibi daha çok diplomasi dehaları ile imparatorluğu ayakta tutmak, bir yandan da içi bünyesini kuvvetlendirmek politikasını takip ederler. Mısır eyaletine giden (Nisan 1863) Sultan Abdülaziz'i, tarihte ilk ve son defa bir padişahın dış seyahati olmak üzere, Avrupa'ya götürülürler. Bu seyahat çok parlak ve başarılı geçer (21 Haziran - 7 Ağustos 1867). Süveyş Kanalı açılır (19 Kasım 1869). Fuat Paşa bu arada ölür (12 Şubat 1869). Prusya - Fransa savaşı sonunda Fransa'da imparatorluğun çökmesi ve Prusya Krallığı'nın Germen birliğini gerçekleştirerek Almanya İmparatorluğu'nu ilan etmesi, Avrupa'da dengeyi temelinden değiştirir.

 Almanya, İngiltere'den sonra dünyanın 2. devleti hüviyetiyle ortaya çıktığı gibi, cihanın en kudretli kara ordusuna da sahiptir. Bundan faydalanan Rusya, artık Karadeniz'de savaş gemisi ve tersane bulunduracağını ilan ederek Paris Anlaşmasını bozar. Türkiye bunu Londra Anlaşması (13 Mart 1871) ile kabule mecbur kalır. Bu sırada Âli Paşa'nın (7 Eylül 1871) ölümü, Tanzimat'ın esaslarını da bozar. Tanzimat sadece kağıtta kalır. Değersiz devlet adamları, istikrarsızlık içinde birbirini takip eder. Zaten Sultan Abdülaziz, otoriter, idareye mütemayildir. Türk İmparatorluğu'nda kaos başlar.

 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol