KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  => Osmanlıyı anlamak kolay değil!
  => Osmanlı Devletinin Kuruluşu
  => Nüfusu ve Yönetim Şekli
  => İmparatorluğun Temelleri Atılıyor.1
  => İmparatorluğun Temelleri Atılıyor.2
  => Osmanlı Toprakları
  => Avrupa Siyaseti
  => Doğu Siyaseti
  => Deniz Siyaseti.1
  => Deniz Siyaseti.2
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.1
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.2
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.3
  => Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler.4
  => Anarşinin Hortlaması Ve Köprülüler
  => Felaket Seneleri.1
  => Felaket Seneleri.2
  => Bozgunlar Ve Nizamı Cedit
  => Yenileşme Hareketleri Ve Tanzimat
  => Tanzimat.1
  => Tanzimat.2
  => İkinci Meşrutiyet Ve Balkan Savaşı
  => Birinci Cihan Savaşı Ve İmparatorluğun Sonu.1
  => Birinci Cihan Savaşı Ve İmparatorluğun Sonu.2
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Tanzimat.2

Devlet, çok büyük bir bozgundan çıkmıştır. Bir milyon göçmen, Balkanlardan İstanbul'a ve Anadolu'ya akmıştır. Esasen iflas halinde olan maliyeye, bir de Rus tazminatı binmiş, bu tazminatı padişah, saltanatının sonuna kadar her yıl muntazam ödemiştir. Sultan Aziz'in bıraktığı dünyanın 4. ordusu ve 3. donanmasını o seviyede ayakta tutacak mali güç kalmamıştır. Bu durumda büyük yatırımlar yapılamadığı için, Avrupa ile olan mesafe çok açılmıştır. Padişah buna rağmen bayındırlık eserlerine, bilhassa eğitime çok ehemmiyet vermiştir.

 Bu devirde o kadar çeşitli düşmanlara yeni bir unsur, Ermeniler de eklenmiştir. Osmanlı Ermenileri'ni, İngiltere ve Rusya ile dış Ermeniler kışkırtmışlardır. Bu kışkırtma çok sistemli ve büyük ölçüde olmuş. Anadolu'da yer yer ayaklanmalar çıkarılmış, Türk ve Kürt köyleri basılarak binlerce Müslüman işkenceyle şehit edilmiştir. Patırdı, büyük şehirlere, hatta İstanbul'a bile sıçratılmıştır. Padişah, bunlara sert şekilde cevap vermiş, Ermeni patırtılarını derhal ezmiştir. Zira Berlin muahedesi'nin 61. maddesi, bugün üzerinde 19 il bulunan 6 Osmanlı vilayetinde (eyalet), Ermeniler lehinde ıslahat emrediyordu. Padişah, bu maddeye imza koymaya mecbur kalmakla beraber, saltanatı boyunca asla tatbik etmemiş ve büyük devletlerin en feci baskıları bile II. Abdülhamit'e 61. maddeyi tatbik ettirememiştir. Bugün Doğu Anadolu'nun Türkiye'ye dahil olması, bu politikanın neticesidir. II. Abdülhamit'in Ermenilere sert tedbirler almaya mecbur kalması neticesinde Avrupa'da kendisine "Kızıl Sultan" unvanı verilmiş, bu unvan sonra Türkiye'de bu padişahın muhaliflerince de - zamanımıza kadar - kullanılmıştır.

 XX. asrın eşiğinde Sultan Abdülhamit rejimi prestijinin zirvesinde iken, yeni asrın ilk yıllarından itibaren bu prestij büyük kayıplara uğramaya ve sonunda yıkılmaya başladı. Makedonya meselesi, bunda birinci derecede rol oynadı. Makedonya'nın tamamı, Türkiye'nin elindeydi. 96.400 km2 olan bu ülkede o devirde 4 milyona yakın nüfus yaşıyordu. Bunun yarısı kadarı Müslüman (Türk ve Arnavut), yarısı kadarı da Hıristiyan'dı (Bulgar, Yunan, Sırp vs.). Ülkede 3 Türk eyaleti bulunuyordu (Selanik, Manastır, Kosova=Üsküp). Makedonya'da Bulgar faaliyetleri çok genişti, büyük çeteler teşkil edilmişlerdi ve Türkler'den fazla, Yunan ve Sırplar'ı ezip tek başlarına kalmak istiyorlardı. Büyük Devletleri'in eli, Makedonya'dan eksik olmuyordu. Bütün bu kargaşalığa merkezi Selanik'te bulunan II. Ordu nezaret ediyordu. En genç subaylar bu orduya gönderiliyor ve devamlı çete (gerilla) savaşlarıyla, ruhen çeteci haline geliyorlardı. 1902 - 1903 Makedonya ihtilali bastırılmakla beraber, Bulgar gerillalarına silah bıraktırmak mümkün olmadı.

 Bu devirdeki başlıca dış meseleler ise şöyledir: Fransızlar, Tunus'u işgal ettiler (12 Mayıs 1881). Tunus, Berlin Konferansı kulislerinde Fransa'ya bırakılmıştı. II. Abdülhamit, çok şiddetli protesto etmekle beraber, Tunus'u kurtaracak durumda değildi. Berlin Anlaşması, Tesalya sancağını Yunanistan'a bırakıyordu (13.488 km2). Padişah, anlaşmanın bu maddesini 3 yıl savsaklamaya muvaffak olduysa da, sonunda baskılara karşı koymak mümkün olmadı. Tesalya, Yunanistan'a geçti (2 Temmuz 1881). Mısır'a İngilizlerin müdahalesi (15 Eylül 1882), Bulgaristan prensliği ile Doğu Rumeli eyaletinin birleşmesi (18 Eylül 1885), Avrupa siyasetinin mühim meseleleri olarak yıllarca Büyük Devletleri ve Babıali'yi işgal etti. Büyük Devletler'e arkasını dayayan Yunanistan, Girit ve Yanya vilayetlerine de göz dikmişti. Babıali, Yunanistan'a harp ilan etti. Bu kısa savaşta (18 Nisan 20 Mayıs 1897) Türkler, Yunan ordusuna yıldırım harbiyle ezdiler. Atina yolu Türk ordusuna tamamen açılmışken Büyük Devletler müdahale ettiler. Türkiye, kazandığı savaştan hemen hiç bir kar etmeksizin çıktığı gibi, Girit'e Yunanlılar lehine imtiyazlar vermeye de mecbur kaldı.XX. asır başlarken, Büyük Devletler, ehemmiyet sıralarına göre İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, Birleşik Amerika, Avusturya, Türkiye, Japonya, İtalya ve Çin'den ibaretti. İspanya, 1898'de büyük devletler arasından çıkmıştı. 1875 ile 1900 arasında İngiltere 303 milyondan 366 milyona, Fransa 45 milyondan 76 milyona, Türkiye 64 milyondan 57 milyona, Japonya 33 milyondan 56 milyona, İtalya 27 milyondan 33 milyona, Çin 430 milyondan 348 milyona, İspanya 25 milyondan 19 milyona geçmişti. 1875'te aşağı yukarı 1.326.000.000 olan dünya nüfusu 1900'de 1.491.000.000'a yükselmişti. Bu nüfus içinde Büyük Devletler 1.108.000.000'dan 1.282.000.000'a, diğer devletler ise 189 milyondan 209 milyona geçmişti.

 1900'de İngiltere'de 100.000'in üzerinde nüfuslu şehir sayısı 69, Birleşik Amerika'da 37, Almanya'da 29, Çin'de 24, Rusya'da 23, Fransa'da 18, Türkiye'de 11, İtalya'da 11, Japonya'da 9, Avusturya'da 8, İspanya'da 8, diğer devletlerde 41 idi. 1875'te dünya nüfusu milyonu geçen şehir sayısı 8 iken 1900'de 17, yarım milyon bir milyon arasındakiler 14 iken 30, yüz binle yarım milyon arasındakiler 169 iken 241 idi. 1875'te 100.000'den fazla nüfuslu bütün büyük şehirlerin sayısı 191 iken bu rakam 1900'de 288'i bulmuştu. Bu çeyrek asır içinde bilhassa Avrupa şehirlerindeki - sanayileşmeden doğan- nüfus artışı, görülmemiş derecede yüksek olmuş, 1900'de bu artış artık eski hızını kaybetmeye başlamıştır.
1900'de dünyanın en nüfuslu şehirleri şöyle idi : Londra 6,1; New York 4,5; Paris 4,1; Berlin 2,4; Chicago 1,7; Viyana 1,7; Philadelphia 1,5; Tokyo 1,4; Petersburg (Leningrad) 1,4; Essen 1,3; Kalküta 1,3; Moskova 1,1; Manchester 1,1; Glavgow, 1; Pekin 1; Hamburg 1 milyon. Türkiye'nin İstanbul'dan sonra gelen şehirleri şunlardı : Kahire 684.000, İskenderiye 352.000, İzmir 221.000, Bağdat 160.000, Şam 154.000, Halep 140.000, Beyrut 131.000, Selanik 116.000, Edirne 100.000.

 İstibdat Devri denen II. Abdülhamit'in şahsi idaresi 30 yıl, 5 ay, 6 gündür: Bir irade-i seniyye ile Meclis-i Meb'usan'ı süresiz tatili ile Meşrutiyet'i 2. defa ilan etmesi arasındaki müddet. Bilhassa son yıllarda istibdad rejimi, dejenere olmuştu. Padişahın "hafiyye" denen ajanlarının faaliyetleri, imparatorluğu tam bir polis devleti haline getirmiş vicdanları sızlatan, çok deva da gülünç olaylara zemin hazırlayan bir mahiyet kazandırmıştı. Rejime karşı olanların - bol maaşla olmakla beraber - imparatorluğun yakın uzak yerlerine küçük bir emirle sürülüvermesi de büyük şikayetler yaratıyordu. Bu sürgün yerlerinden en dehşetlisi Güney Libya'daki Fizan idi. Basına ve kitaplara konan sansür, çığırından çıkmıştı. XX asır şartları içinde - Avrupa'nın çok büyük bir kısmı için bile - tabii olan böyle bir rejim, XX. Asırda devamı mümkün olmayan bir idare idi. 1905'te Rusya'da, 1907'de İran'da meşrutiyetin ihtilal yoluyla ilanından sonra Türkiye'nin durumu da sarsıldı. Gerçi Türkiye'de o ülkelerdeki ihtilallere sebep olan unsurlar yoktu. Fakat padişahın meşrutiyeti ilanda geç kalması, karışıklığa sebep oldu.

 II. Meşrutiyet gerçekte, III. Ordu'nun genç subayları ile hükümdarın kan dökmeden çekinmesinin neticesidir. İstibdad rejimi Türkiye'de kansızdı. Hayat fevkalade ucuzdu. Fakat maaşların iki ayda bir verilmesi, memur, bilhassa subay zümresinde büyük nefret uyandırmıştı. Sarayın her işe karışması, hükümetin nüfuzunun gittikçe kısılması, orta derecede saray adamlarının nazırlardan fazla nüfuz edinmeleri, rejimin iyice dejenere olduğunu herkese gösteriyordu. Gerçi bu yıllarda demokrasi, yalnız birkaç devletin tatbik ettiği bir rejimdi (Birleşik Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, İsviçre, Hollanda, Belçika, İsveç, Norveç, Danimarka). Diğer devletlerde meclisler varsa da, yönetim, gerçekte parlamenter değildi. Mesela 1918'e kadar Almanya'da meclislerin bütün üyeleri aleyhte rey verseler, hükümeti düşüremezlerdi; devleti kayzer (imparator) ile onun seçtiği şansölye (federal başbakan) ortaklaşa yönetirlerdi. Bu durumu bilmeden veya bilmezlikten gelerek Sultan Hamid rejimi hakkında müfrit tenkitlerde bulunmak, tarihi gerçeklere aykırı olur.İstibdad rejibini yıkmak için birçok gizli Türk, azınlık ve yabancı kuruluşlar teşekkül etmişti. Avrupa'da bir muhalif basın vardı. Fakat rejimi devirmeye çalışanların ve sonunda buna muvaffak olanların başında İttihad ve Terakki Cemiyeti gelir; sonradan siyasi parti olmuştur.

 23 Temmuz 1908'de bu suretle II. Meşrutiyet ilan edilmiştir. "Meşrutiyet" "taçlı demokrasi" demektir. Bugün İngiltere, Belçika, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka, Lüksemburg, Japonya vs.'de olduğu gibi. Ancak rejimin değişmesi, imparatorluğu kurtaramayacak, bilakis batıracaktır. II. Abdülhamit'in dış politikada müstesna bir deha olması, devletlerin dengesiyle 30 yıl boyunca en mahir şekilde oynayabilmesi ve kıl payı denge farklarıyla imparatorluğu büyük tehlikelerden koruyabilmesi, yeni rejimin beceremeyeceği işler arasındadır.

 II. Meşrutiyet'in ilan edildiği Türkiye, devlet idaresi şirazesinden çıkmış bir imparatorluktu. Bütün dış ve iç ihtiraslar, geçmişin bu muhteşem imparatorluğu üzerinde birleşiyordu. İktidara el atan, fakat tamamen ele almaya da cesaret edemeyen İttihat ve Terakki partisi, "İttihad-ı anasır" propagandası yapıyordu. Bu siyasetin iflasını, her taraftan ihanetlere uğramak suretiyle görecek olan tecrübesiz parti, birkaç yıl sonra İslamcı, Türkçü ve Turancı politikaya yönelecektir. Türk olmayan kavimlerin ayrılma istekleri karşısında, Türk kavimleriyle meskun ülkeler üzerinde kendinde tabii bir hak görmeye başlayacaktır.

 Yabancı kavimlerin ihaneti, Türk milliyetçiliği şuurunu uyandıracaktır. Mustafa Kemal, bu şuurun temsilcisi olarak milli mücadelenin başına geçecek ve kazanacaktır. Ancak İttihat ve Terakki, II. Abdülhamit'in aşırı düşmanı olmakla beraber, tamamen monarşisttir. İçlerinde tek cumhuriyetçi yoktur. Hepsi Osmanoğulları'na bağlıdır ve imparatorluğu, meşruti bir monarşiden ayrı düşünememektedirler. Ancak bu meşruti monarşi (taçlı demokrasi), ölü doğmuştur ve kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Bir tek kişiden, sonradan İttihatçıların bile hak verdikleri II. Abdülhamit'ten boşalan iktidar, birkaç yıl geçmeden İttihat ve Terakki'ce doldurulmuş, sonunda sadece Enver - Talat - Cemal üçlüsünün eline geçmiştir. Sultan Hamit'in karanlık, fakat kansız istibdadından sonra Türkiye, birkaç ay rahat nefes almıştır. Ama daha 1908 yılı dolmadan karanlık bulutlar çökmüş, imparatorluk bir siyasi idamlar, sürgünler, siyasi suikastlar ülkesi haline gelmiştir. Çok büyük milli felaketler, beceriksizlikler, cehaletler ve sabit fikirler imparatorluğun üzerine çökmekte gecikmeyecektir.

 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol