KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  => Sahih Bir inanç Nasıl Olmalı?
  => Ehli Sünnet İnancı
  => Ehli Sünnet Kimlerdir?
  => Ehli Sünnet'in Şiarları
  => Fırka-i Naciye-nin 47 Prensibi.
  => Ehli Sünnet İnancı ve Tarihsellik
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Sahih Bir inanç Nasıl Olmalı?
İman, İslam binasının temelini oluşturmaktadır. İman olmadan hiçbir amel Allah katında makbul değildir. 

İslam'da ilk önce iman gelir. İman, her Müslümanın öncelikle sahip olması gereken bir özelliktir. Dolayısıyla Müslümanın en değerli varlığı imanıdır diyebiliriz. Çünkü insan, dünyada huzur ve saadete, ahirette ebedi mutluluğa ancak imanla kavuşabilir. Ancak, son nefese kadar imanı korumak ve ahirete bu imanla gitmek gerekir. 

İman ve inanç çok önemli olduğu için Kur'an'da, Mekke döneminde inen ayetlere baktığımızda, tamamen inançla ilgili prensipleri açıkladığını görmekteyiz. Mekke döneminde hüküm ayetlerinin çok az olduğu, hükümle ilgili ayetlerin genellikle Medine'de inmeye başladığı görülmektedir. 

Yani, ancak inançla ilgili prensipler açıklanıp da insanların zihinleri yanlış, batıl ve hurafe düşüncelerden temizlendikten sonra Medine döneminde ibadetlerle ilgili ayetler inmeye başlamıştır. 

İman olmadan, Salih amelin kişiyi kurtaracağını söylemek yanlıştır. Zira amel imansız kabul edilmez. Salih amelin mutlaka dayanması gereken köklü bir dayanağı olması gerekir ki, bu da, imandır.
 

Zira "Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa..." (Nahl, 16/97; Mü'min, 40/40 ) ayetlerinde "inanmış olarak" ifadesinin yer alması gösteriyor ki, iman olmadan Salih amelin bir faydası olmamaktadır. Hatta bir amelin, Salih olabilmesi için imana bağlı olarak yapılması gerekir. 

İmandan kaynaklanmayan bir amelin kabul edilmemesi kadar tabii bir şey olamaz. Belli bir gaye ve belli bir düşünceden ortaya çıkan Salih amel, ancak, iman sayesinde makbul olabilir. 

Zaten Kur'an'daki birçok ayette de, imanın, Salih amelden önce zikredilmesinde, Salih amelin imandan kaynaklandığına ve amelin kabul edilebilmesi için imanın şart olduğuna bir işaret vardır. Zira iman, sahibini hayra ulaştırır, şerden korur ve Salih amel imanla itibar kazanır. 

İnanç ve iman olmadan ibadet olmaz. Yani yapılan ibadetlerin Allah katında kabul edilmesi için sağlam bir iman şarttır. Sağlam bir imana dayanmayan ibadet ve ameller, Allah tarafından kabul edilmez. Bundan dolayı da Kur'an'da nerede Salih amelden bahsedilse mutlaka imanla birlikte zikredildiğini görmekteyiz. Nitekim ayetlerde genellikle " iman eden ve Salih amel işleyenler" (Kehf, 18/107), "Erkek ve kadından her kim inanmış olarak Salih amel işlerse... " (Nahl, 16/97) şeklinde geçmektedir. 

İbadetlerin de insanın iman ve takvası üzerinde büyük bir tesiri vardır. Bundan dolayıdır ki, ibadetsiz insanların imanı cılız, takvası da sönük kalır. Ali İrfan, amelsiz imanı ışıksız fenere benzetir. Işık vermeyen bir fener faydasız olduğundan makbul değildir. Ona göre dinî emirlere uymayan Mü'minin de bir değeri yoktur. Mü'minin değeri ve olgunluğu, onun dinî yaşayışı ve amelleriyle orantılıdır.”2” 

Demek ki iman ve amel birbiriyle çok yakın bir ilişki içindedir; bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekir. 

İmanın sahih olmasının şartları nelerdir? 

İmanın sahih olması için birtakım şartlar vardır ki bir insanın gerçek kurtuluşa erişebilmesi için mutlaka bu şartları yerine getirmesi gerekir. 

1- İmanın dünyada her türlü baskı, tehdit ve zorlamadan arınmış hür iradeye dayalı olması gerekir. Zorlama ve baskı sonucu olan iman makbul değildir. 2- Müslüman, iman esaslarından birini inkâr anlamı taşıyan tutum ve davranışlardan kesinlikle kaçınmalıdır. Ayrıca dinde inanılması gereken şeyler bir bütündür asla parçalanamaz. Yani inanılması gereken bütün esaslara topluca iman edilmesi gerekir. Bir tek esası inkâr etmek bütün esasları inkâr anlamı taşır. Dolayısıyla Allah Teala'yı ve bütün peygamberleri tasdik edip de Hz. Muhammed'in peygamberliğine inanmayan yahut farz veya haram olduğu kesin olarak bilinen dinin bir hükmünü mesela namazın farz, şarap içmenin haram olduğunu inkâr eden yahut alaya alan kimseye mü'min denilemez. 3- Mü'min Allah'ın rahmetinden ne ümitsiz ne de emin olmalıdır. Yani korku ile ümit arasında bulunmalıdır. Mü'minin "nasıl olsa imanım var, o halde muhakkak ben cennete gideceğim" düşüncesiyle kendinden emin olması veya "günahlarım çok fazla, ben muhakkak cehennemliğim" diye Allah'ın rahmetinden ümit kesmesi imanını kaybetmesine sebep olabilir. 

Sahih itikadın kaynakları nelerdir? 

İslam itikadının ilk ve en önemli kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. Çünkü İslam denilince akla ilk önce Kur'an gelir. Yüce Allah, Kur'an'da inanç esaslarını çok açık ve net olarak belirtmiştir. Dolayısıyla şüphe ve tereddüde mahal yoktur. Zaten bütün ilahî dinlerde inanç esasları vahye bağlı olarak belirlenir ve değişmezdir. İslam itikadının ikinci kaynağı da sahih hadislerdir. Bu da Kur'an'da belirtilen temel inanç esaslarını destekleyici ve açıklayıcı niteliktedir. Sahih hadisler asla Kur'an'a aykırı bir prensip ortaya koymaz. Kur'an'da Allah'a, peygamberlerine, kitaplara, meleklere, ahirete, kaza ve kadere iman konusuna temas eden ve yer yer ayrıntılı bilgiler veren birçok ayet vardır. Hadis kitaplarının "iman, enbiya, tevhid, cennet, cehennem, kader, kıyamet" gibi bölümlerinde, iman esaslarını açıklayan birçok sahih hadis mevcuttur. İşte İslam dininin inanç esaslarını açıklayan Kur'an ayetleri ile mütevatir hadisler başta olmak üzere sahih hadisler İslam itikadının temel kaynaklarını teşkil etmektedir. 3 Kısaca ifade etmek gerekirse İslam dininde iman esaslarını belirleyen tek kaynak vahiydir. İman esasları kesin nassa dayanmakta olup sabittir. Zamana, mekâna, fert ve toplumlara göre değişiklik göstermez. Ayrıca inanç esasları bir bütün teşkil etmekte olup bölünme kabul etmez. Yani inanç esaslarının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak söz konusu olamaz. 

Sahih İslam itikadı denilince ne anlaşılması gerekir? 

İslam dininin sahih itikad esasları ilmihal kitaplarında "amentü" terimiyle ifade edilmektedir. Amentü kelimesi, sözlükte "inandım, iman ettim" anlamına gelirken, terim olarak ise, İslam dininin iman esaslarını kısa ve öz olarak ihtiva eden metni ifade etmek için kullanılmaktadır. Amentünün Arapça orijinal metni şu şekildedir: 

"Âmentu billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ ve'l-ba'su ba'de'l-mevti hakkun. Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluh." 

Türkçe anlamı şöyledir: 

"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inandım. Öldükten sonra diriliş haktır. Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim." 

Amentüde altı iman esasının zikredildiğini görmekteyiz. Bunlar: 

1- Allah'a iman, 
2- Meleklere iman, 
3- Kitaplara iman, 
4- Peygamberlere iman, 
5- Ahirete iman, 
6- Kaza ve kadere imandır.
 

Nitekim bu iman esasları Kur'an'da çeşitli ayetlerde yer almaktadır. 

"…Asıl iyi olan kimse, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan…dır." ( Bakara, 2/177), 

"Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır." ( Nisa, 4/136 ) Bu ayetlerde yukarıda sıraladığımız beş iman esası zikredilmektedir. Altıncı iman esası ise, (Ra'd, 13/8; Hicr, 15/21; Furkan, 25/2; Kamer, 54/49 ) gibi ayetlerde yer alan, her şeyin Allah'ın takdirine bağlı bulunduğuna dair ifadelerden hareketle âlimler, hayrı ve şerri ile birlikte kadere inanmayı bir iman esası olarak zikretmişlerdir. Ayrıca Cibril hadisi olarak meşhur olmuş olan ve Müslim, Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mace gibi hadis kitaplarındaki hadis rivayetlerinde kader konusu bir iman esası olarak zikredilmektedir.4 

Zamanımızda görülen itikadî sapmalar. 

İslamın getirmiş olduğu temel inanç esaslarındaki birtakım bilgisizlik, şüphe ve tereddütler insanların çeşitli itikadî sapmalar, hatalar ve günahlara düşmesine sebep olmaktadır. Evet, günümüzde bazı itikadî bid'atler vardır ki insanın tevhid inancından sapması ve dalalet ehlinden olmasına neden olmaktadır. Hatta bazı bidatler de vardır ki insanı küfre ve şirke sokmaktadır. İşte bu tür bid'atler çok tehlikeli olup bu bid'atlerden mutlaka sakınılması ve bunların terk edilmesi gerekir. Günümüzde yaygın bir hal alan ve insanı küfre ve şirke götürme tehlikesi olan bid'atlerden biri, sihir ve büyü yapmak diğeri de kendilerini falcı, medyum, sihirbaz, astrolog diye tanıtan gelecekten haber verdiğini iddia eden bazı kişilerin söylediklerini dinlemek ve onları tasdik etmektir. Ne yazık ki, günümüzde sağlam inanç sahibi olmayan bazı saf insanlar, bu kişileri dinlemekte ve onlara inanmaktadır. Hâlbuki İslama göre gelecekten haber verme yetkisi sadece Allah'a aittir. Peygamber bile kendi başına gayptan haber verme yetkisine sahip değildir. Nitekim Hz. Peygamber (sav), bir hadis-i şeriflerinde: 

"Her kim bir müneccim veya kâhine (gelecekten haber verdiğini söyleyen kişi) müracaat ederse Muhammed'e indirileni inkâr etmiş olur ."5 Başka bir rivayette de "Her kim arrafe (çalınan bir şeyin veya yitiğin bulunduğu yeri haber verdiğine inanılan kimseye) gelip ondan bir şey sorar da, ondan aldığı bilgiyi doğrularsa, o kimsenin kırk gün namazı kabul edilmez ."6 buyurmaktadır. Yine insanları şirke sokan bid'atlerin bazıları da şunlardır: Fala bakmak, kabirlere kurban adanması, nazar için göz boncuğu takılması, bazı şeylerde uğur veya uğursuzluk olduğuna inanmak… Nitekim Allah'ın Elçisi (sav): "Efsun yapmak, nazar boncuğu takmak, kadınların kocalarına kendilerini sevdirmek için sihir yapmak, Şirk (Allah'a ortak koşmak) tir."7 demiştir. Bugün insanımızın benimsediği batıl ve hurafe düşünceler içinde akla mantığa uymayan, İslam dininin inanç esaslarıyla hiç bağdaşmayan öyle saçma fikirler vardır ki, insan bunlara inananlara hem hayret ediyor, hem de üzülüyor. Onlardan bazılarını burada şöyle ifade edebiliriz: Kabirlerde ve türbelerde mum yakmak, çaput bağlamak, kurban kesmek, adak adamak, cenazeye çelenk göndermek, tabutun üzerine çiçek ve önüne ölen kimsenin resmini koymak, cenazeyi alkışlamak, bir kısım hastalıkların çarelerini dede ve tekkelerde aramak, yine bazı hastalıkların tedavisi için hastaya muska yazdırmak veya hoca geçinen, aslında ilmi olmayan ve gönül dünyası da kapalı bulunan kimselere okutmak, iki bayram arası nikâh kıydırmamak, düğün yapmamak, salı günü yola çıkmamak, cincilik, büyücülük ve falcılık yapmak, fincan falına bakarak gaipten haber vermek, ruh çağırmak, yıldızlara bakarak kehanette bulunmak, burçlarla insan karakterini okumaya ve yönlendirmeye çalışmak, bazı kuşların ötmesini ve köpek havlamalarını uğursuzluk saymak… Gibi. Bu örnekleri daha da çoğaltmamız mümkündür. Toplumumuzda yaygın olan hurafelerin temelinde derin bir cehalet bulunmaktadır. Hurafelerin devam etmesi; halkın çoğunluğunun İslam dininin emir ve yasaklarını iyi bilmeyişinden, sağlıklı dinî bilgiye sahip olmayışından, inanç boşluğu içinde bulunmasından ve halkımıza dinin iyi öğretilemeyişinden kaynaklanmaktadır. Dinimizin inanç esasları, ibadet ve ahlâk ilkeleri konusunda yeterli bilgiye sahip olanların, İslam'ı aslına uygun bir şekilde bilenlerin; bid'atçıların tuzağına düşmesi, hurafe ve safsatalara kanması düşünülemez. 

Bid'atler ve batıl inançlardan kurtulabilmenin en emin yolu; ihlâs ile Kur'an ve Sünnete sarılmaktır. Müslümanlar; dinin emirlerini doğru öğrenip, hayatlarında tatbik ettikçe hem yücelmişler hem de huzur içerisinde yaşamışlardır. İlâhî gerçeklerden kaçtıkça, hurafelere ve bid'atlere saptıkça hem gerilemişler, hem de bin bir felakete uğramışlardır. Tarih bütün gerçekleriyle birlikte buna şahittir. 

Artık aklımızı başımıza alalım, hurafelerden arınalım. Dinimizi, temel iki kaynak olan Kur'an ve Sünnetten doğru bir şekilde öğrenerek hayatımızda uygulamaya çalışalım. 

Dipnotlar: 1- Kutub, Seyyid, Fî Zılâli'l-Kur'an, Beyrut, 1968, XIV, 97. 2- İrfan, Ali, Eğribozî, Mufassal Ahlak-ı Medenî, İstanbul 1327, s. 60, 204; Erdem, Hüsamettin, Son Devir Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk, Sebat Ofset Matbaacılık, Konya 1996, s.182. 3- Komisyon, İlmihâl, T.D.V. Yayınları, İstanbul, trs, I, 67. 4- Komisyon, İlmihal I, I, 81. 5- Müslim, Selâm, 122; Ahmed b. Hanbel, II, 68, 408. 6- Müslim, Selam, 125. 7- Suyûtî, Celaluddin, Fethu'l-Kebir, I, 304. 

PROF. DR. MEHMET SOYSALDI
 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol