KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  => Düşünme ve şartlanma
  => felsefe sefaleti
  => Çağımız insanı insana yabancılaştırılmıştır
  => Hür insan
  => Fikir sistemi
  => Dünya görüşüne ihtiyaç var
  => Batı Felsefesi
  => Türk-İslam Ülküsünü yoğuranlar
  => Resule Hasret
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Batı Felsefesi

BATI FELSEFESİNDE, VARLIĞIN MAHİYETİ VE BİLGİNİN KAYNAĞI

Biz, genc okuyucularimiza, Batili dusuncenin esaslarini kisaca anlatacagiz. "Vahyin aydinligindan" kacarak kendi "idrakini" gercegin mihengi sanan, Nietzsche' (Nice) nin "trajik adami", yani bir bakima Batili filozof, saclarini ve sakalini yolarak dusunuyor: Acaba bilginin kaynagi objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? Iste, her rengi ile Bati filozofisinin dimagini eriten, catismalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmustur. Evet bilginin kaynagi, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varligin mahiyeti nedir?

Bilginin kaynagi objelerdir, diyenler de kendi aralarinda anlasamadilar, cesitli ekollere bolunduler. Genellikle "empirisme" (amprizm = tecrubecilik) adini alan bu tur dusunce sahipleri, sahip oldugumuz her turlu bilginin ve bizzat insan suurunun "dis alemden" gelen tesirlerle kuruldugunu ve yogruldugunu savundular. Hobbes, Epikur, Condillac gibi filozoflar "sensualist" (ihsasci) bir ekol gelistirerek "bilgimizin ilk unsurlari duyularimizdir, zihnimizde ne varsa disaridan gelmektedir, dimagimiz, bos bir levha gibidir ve gelen ihsaslari (duyulari) kayd eder." Locke, Hume, Stuart Mill, bu dusunceleri cok az degistirerek, disaridan gelen uyaranlarin "pespeseligi" demek olan (association) kavramini kabul ederek aklin bu mekanikligine uyarak kuruldugunu savundular. Bu arada, Bati'da pozitivizmin dogduguna sahit oluyoruz, Auguste Comte, zihin, olaylari, yine olaylarin verileri ile kavrayabilir, o, "Mutlak"i kavrayamaz; Mutlak, ilmimizin disinda kalir, bu sebepten "varlik problemi" (ontoloji) uzerinde arastirma yapmak imkansizdir, pozitif dusunceye ulastiktan sonra, insanin "metafizige" ihtiyaci kalmaz, cagimizda metafizikcinin yerini "ilim adami" alacaktir, diye dusunur. Izleyicisi Littre de, Auguste Comte gibi, Mutlak'in kavranamazligini dogru bulmakla beraber, "Mutlak Varligi" kabul eder, ancak bilgimizin "mutlak alemin" icinde degil kenarinda kaldigini itiraf eder. Hipolite Tain, suurumuz icin var olan bilginin yalniz "fenomenlerden" gelen duyulardan ve bunlarin birlestirilmesinden ibaret oldugunu, bunun disinda birsey bilemeyecegimizi savunurken, S. Mill ise, insan zihninin ancak tecrube ile bilebilecegini, onun otesine gecemiyecegini belirtiyordu.

Demokrit ve Epikur ile baslayan "materialisme" ( maddecilik), Cabanis, Buhner, Haeckel, ... gibilerle gunumuze kadar ulasti. Cabanis: "Hazim nasil midenin bir fonksiyonu ise, dusunce de dimagin bir fonksiyonundan baskasi degildir" derken, Haeckel de insanin, bir madde ve enerji yiginindan baska birsey olmadigini, sonsuz bir mekan ve zaman icinde, daimi bir degisim icinde bulunan madde, yogunlasip cozulerek her turlu olus ve yogrulusa kaynak olmaktadir, butun ruhi olaylar, maddi olaylarin bir tezahurunden ibarettir. Modern materyalizm halen bu noktadadir.

Bilginin kaynagi, insanin zihni ve suurudur, diyenlere gelince, onlar da kendi aralarinda anlasamadilar, farkli ekollerde toplandilar. Genellikle "rasionalisme" (akilcilik) adini verebilecegimiz bu akimin filozoflari, esya ve olaylari, bilginin temeli degil, belki sebebi saydilar ve bilgiyi tayin eden gucun insan zeka ve suuru oldugunu savundular. Sokrates ve Platon'la baslayan bu gorus, gunumuze kadar cesitli adlar alarak gelmistir. Idealizm, spiritulaizm, hatta rolativizm ve septisizm (suphecilik ) bu gorusun cesitli gorunuslerini ifade ederler.

Eski Yunanistan'in unlu filozofu Sokrates, insan bilgisinin "tecrube oncesi ( a priori ) ve "deductif" (tumdengelime ait) bir karakteri oldugunu savunuyor, insan aklinin "mutlak hakikati" kavrayacak gucte ve buna hazir bir bicimde yaratildigini belirtirken, talebesi Platon, gercek, "idea" (kulli ve zaruri fikirler"dir. Objeler itibari (relatif) dir, "idea"lar ise tam ve mukemmeldirler. Platon'un talebesi Aristoteles ise, bilginin iki turlu oldugunu, hem tecrubeden, hem de akildan kaynaklandigini - kendinden cok sonra gelecek E. Kant'i hatirlatacak bir bicimde - ortaya koyar. Descartes, bilgilerimizin hem objektif, hem de "mutlak" bir deger tasidigini iddia eder, duyular kanaliyla aldigimiz verilerin akli prensiplerle duzenlendigini belirtir. Akli prensiplerin ise Allah vergisi oldugunu savunur.

Idealizmin en taninmis taraftarlari Berkeley, Hume, Kant, Schelling, Hegel, Schopenhauer'dir. Idealizmi daha da hassaslastirarak spiritualisme (ruhculuk) biciminde ele alan H. Bergson'dur. Bunlarin dusuncelerini kisaca ozetlersek, Berkeley'e gore: duyularimiz subjektiftir, duyularimiza gelen verilere "madde" adi verilemez; cunku madde adi verilecek "bir cevher" yoktur. Butun varliklar ruhlar ve fikirlerden ibarettir, idrakimize yon veren Allah'tir. Berkeley'in bu gorusune "subjektif idealizm" yahut (immaterialisme) adi verilir. Hume, Berkeley'in dusuncelerini daha da ileri goturerek, butun varlik ve tezahurleri "suur olaylarina" icra etti, hem maddeyi, hem de "Mutlak Varligi" inkar etti. E. Kont, bilgimizin izafi oldugunu savunurken dis alemden gelen duyularin verilerini, zihnimiz kendi bunyesi icinde degistirir gorusunu savundu. Zihnin kategorileri sahsi degildir, kullidir. Fenomeni ( gorunusu ) anlamak elimizdedir. Numen'i (asil gercegi) anlamak elimizde degildir, diye dusunen Kant, "pratik akil" icin "metafizik imkanini" kabul ederken "teorik akil" icin bu imkani reddediyordu. Schelling ise, "mutlak" ile "akli" ayni degerler olarak kabul ediyor, tabiatin ve insan zihninin, ayni anda hem objet, hemde sujet oldugunu, ancak, ancak tabiatin daha objektif, insan zihninin daha subjektif oldugunu savunuyor. Ona gore mutlak yahut akil, tabiat ve zihnin sentezini degil ayniyetini ifade ederler. Hegel ise, tabiat ve zihni, Mutlak'in eseri kabul eder, ancak bu "Mutlak Fikir"dir. Cunku fikir ile varlik ayni seydir. Fikir, olus halindedir, yokluk yoktur, yanliz olus vardir. Fikir hareket halinde iken tez, antitez ve sentez safhalarindan gecer. Fikir varlikta vardir ve tez adini alir. Sonra ziddi ile karsilasir tabiat adini alir bu antitezdir. Bu sentez yeni bir tez olur ve antitezi tarafindan yikilir, bu, boyle devam eder. Hegel, bu dusuncesini tarih olaylarinin yorumlamasina tatbik ederek "Tarihi idealizmin Diyalektigini" ortaya koyar. Sonradan K. Marx, Hegel'in bu dusuncesini ters cevirerek "Tarihi Materyalizmin Diyalektigini" kurdugunu iddia edecektir. Idealistlerden Schopenhauer ise, varligin temelini "irade" olarak gorur. Kainat iradeden baskasi degildir. Her varlik bir iradedir ve irade her varliktadir. Madde, iradenin suursuz halidir, butun kipirdanislar "irade" ifade eder. Butun iyiliklerin ve kotuluklerin kaynagi "yasama iradesidir", mutlak olan bu iradedir. Zihin, yasama iradesinin insandaki gorunusudur, zihin kainatin kendini degil, gorunusunu verir. Mutlak iradenin en onemli eseri varligimizdir, kendimizi inceleyerek alemi tanimaya calismaliyiz, diye dusunur.

Yunanli filozof Platon, insandan once var olan ve olumden sonra da devam eden, maddeden ayri bir ruha inanirken, Aristo, ruhun maddeden dogmadigini, ancak madde ile beraber bulunabilecegini savunur. Descartes, ruh ve bedeni bir digerine paralel fakat farkli mahiyette bulur. Leipniz de asagi yukari boyle dusunur, o ancak ruh ile beden arasindaki ahengi ezeli ve ilahi iradeye baglar. Malebranche, zahiren, dusunen karar veren insanmis gibi gorunse de gercekte bu isi yapan Allah'tir. Allah'in iradesi esas, insanin iradesi vesiledir. Spinoza ise, ruh ve bedeni bir tek cevherin tecellileri olarak yorumlar. Bu tek cevher ise, Allah'tir. Beden ve ruh arasindaki paralellik, ayni kaynaktan gelmis olmalari ile anlasilir. Fichte de ruhu bedenden ayri olarak gorur. Ravaisson'a gore de, kainata hakim olan guc ruhtur, suurumuz ve zihni kaabiliyetlerimiz ruhun mahsuludur, ruh ölmez. H. Bergson'a gore, ruh ve madde birbirine irca edilemez. Ruh keyfiyet, madde kemiyet halindedir, ruh hurriyete, madde zarurete baglidir. Ruh, madde ile temas kurarken bir taraftan onun kaliplarina katlanarak zeka, ilim ve kategorilerin dogmasina sebep olurken, diger taraftan da oradan bir "hayat hamlesinin" fiskirmasina vesile olur.

Hic suphesiz, Bati filozofisi bu kadar basit bir izahin icine sigmaz. Lakin anlatmak istedigimiz sudur, felsefe, akli arastirmaya sevkeder, fakat insana fert ve toplum olarak huzur ve mutluluk veremez. Bunu filozoflardan beklemeyiniz. Bize saadetin sirlarini yüce peygamberler kadrosu (hepsine selâm olsun) vereceklerdir.
 Türk İslam Ülküsü - S. Ahmed ARVASİ

 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol