KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  => Aile
  => Evlilik nedir?
  => Evlilikte Ölçüler
  => Kadın
  => Eşlerin birbirlerine karşı görevleri
  => Nikah evlenmek
  => İslamda aile hukuku
  => Çocuk Eğitiminde Ölçüler
  => Peygamber Efendimiz Çocuklarla
  => Anneliği Kirletmeyin
  => Çocuğumuza Dini Sorular
  => Çocuklarda Dini Eğitimin Önemi
  => Ahlâk Anlayışımız
  => İnternetin Çocuk Üzerindeki Olumsuz Tesirleri
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Çocuk Eğitiminde Ölçüler

Çocuk, her şeyden önce Yüce Allah'ın anne-babaya verdiği bir nimet ve emânettir. Nimetin kadr ü kıymetini bilmek, emânete sahip çıkmak, anne-babanın en mühim vazifelerinden biridir.
   Çocuğun yetişmesi ve terbiyesi, daha doğmadan önce başlar.
   Bunun için incelikle eşler arasında nikah akdi tesis edilmiş olmalıdır. Eşler evlilik öncesinde ve nikahtan sonra da, yedikleri lokmaya ve kazandıkları paraya dikkat etmelidirler. Böylece çocuğun mayası "helal lokma" ile tutulur.
   Nitekim, helal lokma hakkında şöyle bir hikaye anlatılır:
   Sâlih bir anne-babanın altı yedi yaşlarına gelmiş çok haşarı bir evlatları vardı. Bu çocuk, evden çıktıktan sonra adetâ tanınmaz bir hâle gelir ve çevresindeki her şeye zarar verirdi.
   Yaşadıkları köy, kurak bir yer olduğu için kağnılarla çevredeki kaynaklardan su temin edilir ve bunlar büyük çömleklere konularak köye getirilirdi. Çocuğun en büyük zararı da işte bu binbir güçlükle getirilen su çömleklerini taş atarak kırmasıydı. Sucular, bu hâle uzun müddet sabretmişler ve salih babasıyla, sâliha annesini böyle bir sebepten rahatsız etmek istememişlerdi. Ama artık canlarına "tak" dedi. Ve istemeye istemeye çocuğun babasına mürâcaat ettiler. Baba kendisine anlatılanları sessizce dinledi ve teşekkür ederek, kendilerinden çocuğu adına özür diledi.
   Sonra aceleyle evine döndü. Hanımını çağırdı ve:
   "-Hanım, çocuğumuz böyle böyle işler yapmış. Ben eve gelene kadar çok düşündüm. Ağzıma haram lokma koyduğumu hatırlayamadım. Hele sen de bir düşün, belki senin hatırlayacağın bir kusurumuz olmuştur." dedi.
   O akşam ikisi de çocuklarına bir şey söylemeden, kendi hallerinde düşünerek vakit geçirdiler. Sabahleyin hanımı, kocasını telaşla uyandırdı ve:
   "-Hatırladım, bey!.. Ben ona hamileyken komşunun evine misafirliğe gitmiştim. Tavanda asılı armutlar, gözüme ilişmiş ve onların tadına bakabilmek için fırsat kollamaya başlamıştım. Komşum, mutfağa gidince elimdeki şişi bir armuda batırdım ve ona damlayan suları emdim. Bundan başka da haram bir şey yediğimi hatırlamıyorum." dedi. Adam:
   "-Evet, hanımım, işte, çocuğumuzun hareketlerinin sebebi budur. Hemen git ve komşunla helâlleş!" dedi.
   Kadın, komşusuna gidip, utana sıkıla durumu anlattı. Kendisinden helallik istedi. Komşusu:
   "-Ne demek, keşke o zaman isteseydin de armutların hepsini sana verseydim. Helâl olsun!" dedi.
   O günden sonra çocuklarından aslâ benzeri bir yaramazlık görülmedi. İleride topluma yön veren, Fatih'in fetih ordusuna katılan, velî-yi kâmil bir zât olacaktır, bu çocuk.

>Çocuk dünyaya gelince anne ve babasının birinci vazifesi, yavrularına "güzel bir isim" koymaktır. Bundan sonra anne, bebeğini beslerken, besmele çekmeli ve mümkün olduğu kadar abdestli olmalıdır. 
>Çocuk büyüyüp konuşmaya başlayınca, önce "Allah" lafzı ve "Kelime-i Şehâdet" öğretilir.
>Çocuk; dayakla, azarla değil, rıfk ve mulâyemetle, yani yumuşak ve uygun bir dille ikaz edilmeli, yaptığı hataların yanlış olduğu kendisine kabul ettirilerek terbiye edilmelidir. Anne-baba evladını terbiye için her fırsatta döver ve azarlarsa, çocukta onlara karşı bir soğukluk başlar. Büyüklerine karşı sevgi ve saygısı azalır. Bu durum ileride telâfîsi mümkün olmayan problemler meydana getirebilir. Şefkat ve merhametle yaklaşmak, çocukta acıma ve merhamet duygularının artmasını ve gelişmesini sağlar. Dayak ve husûmet de, kin ve düşmanlık duygularını geliştirir. Çocuk yüzsüzleşir.
>Evlâdını seven anne-baba nasıl onun dünya işleri ile ilgileniyor, geleceğini düşünüyorsa, âhiretinin de mâ'mur olması için ona iyi bir dini terbiye vermelidir. Kur'ân-ı Kerîm'i okumasını öğretmeli, abdest-namaz gibi dînî vecîbeleri bizzat örnek olarak göstermelidir. 
>Vatanını, dinini, diyânetini sevdirmeli, büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı şefkatli olmaya teşvik etmeli, haramı, helâli öğretmeli, cemiyette muhtaçların bulunduğunu, onlara yardım etmenin her şeyden önce insanî bir vazife olduğunu anlatmalıdır. 
>Müşfik bir anne-baba elbette çocuğunun azap görmesine, ateşte yanmasına râzı olmaz. "Uykusu bölünmesin" diye çocuğu sabah namazına kaldırmamak, "soğuk havalarda abdest alıp da üşümesin" diye namaz kılmasına mânî olmak en büyük cinâyettir.
>Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hadis-i şeriflerinde:
   "-Evladın anne-baba üzerinde hakkı, kendisine güzel isim vermeleri, Kur'an ve ferâiz-i diniyyesini tâlim etmeleri ve evlenme çağına geldiğinde evlendirmeleridir." buyuruyorlar.
>Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:
   "Evladınızı üç hasletle terbiye ediniz: Peygambere muhabbet, Ehl-i beytine muhabbet ve Kur'an kıraatı..."
>Çocukların terbiyesi hususunda itidalli hareket etmek esastır. Ne fazla yüz verip şımartmalı ne de korkutup ürkütmelidir. Fazla baskı ve korku çocuğun anne-babaya karşı sevgisini azaltır.
 
    İmâm-ı Gazâlî hazretleri, çocuk terbiyesi hakkında şu nasihatlerde bulunur: 
>"Baba, baba olduğunu, büyüklüğünü hissettirmelidir. Anne de çocuğunu baba ile korkutmalıdır. Gündüz uyutmamalıdır, zira gevşek olur. Yumuşak yatakta yatırmak doğru değildir. Hafif sert yatakta yatırılırsa bedeni kuvvetli olur. Çocuğa fazla baskı yapmamalıdır. Sıkılmaktan ve üzülmekten dolayı kötü huy peydâ eder ve kalbi katılaşır. Herkese karşı alçakgönüllü olmanın faziletini tekrar tekrar anlatmalıdır. Çocuğun kimseden para almamasını, bilakis daimâ para vermesini teşvik etmelidir. Fazla konuşmamasını, kat'iyen yemin etmemesini, sorulmadan cevap vermeye kalkmamasını, kendinden büyüğüne karşı saygı göstermesini ve onun önünden yürümemesini, dilini kötü söz söylemekten, sövmekten ve lânetten korumasını öğretmelidir." 
>Anneler ve babalar, her konuda evlalarına örnek olmalıdır. Bir taraftan çocuğa telkinde bulunurken, diğer taraftan kendileri çocuğun yanında yasakladıkları şeyleri yaparlarsa tesirli olamazlar. 
>Çocukların istikâmet üzere yetiştirilmeleri esastır. Maalesef bazı anne-babalar, çocuklarında hiç kusur görmezler. Hatalı davranışları muallimleri ve komşuları tarafından kendilerine haber verildiği halde, teşekkür etmeleri lazımken bilakis bürûdet (soğukluk) beslerler.
"Ey îmân edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten (cehennemden) koruyun"(Tahrîm:6)  
buyuruluyor.
   Anne-babanın evlâdını cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından çok daha önemlidir. Çocukları cehennem ateşinden korumak da, onlara îmân telkin etmek, haram ve helâli öğretmek, ibâdete alıştırmak, inançsız ve ahlâksız arkadaşlardan korumakla mümkün olur. Şu husus unutulmamalıdır ki, bütün kötülüklerin başı kötü arkadaştır.
   Başka bir âyet-i kerîmede:
   "Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihandır." buyurulmaktadır. Mallarımızın zekâtını vermek suretiyle şükür borcumuzu yerine getirerek, evlâdımızı da güzel terbiye ederek, inşallâh, bu imtihanı kazanır,Rabbimizin rızâsına nâil oluruz.

Emine Çiftçioğlu

 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol