KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
  => Çeçenistan
  => Filistin
  => Doğu Türkistan
  => Keşmir
  => Karabağ
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Filistin
Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip olan Filistin toprakları, geçtiğimiz yüzyıl içerisinde dünya gündeminden düşmeyerek uluslararası hareketliliğin merkezini oluşturdu. Dini, siyasi ve kültürel açıdan taşıdığı anlamı ve Doğu Akdeniz’i tutan tarifsiz jeopolitik önemi, Filistin’i değerli kılmaya fazlasıyla yetmektedir.
Filistin, Hz. İbrahim’in kendisi gibi peygamber olan iki oğlu Hz. İsmail ve Hz. İshak’ın soyundan gelen Müslüman ve Yahudiler (İsrailoğulları) ile ve Hz. İsa’nın doğum ve mücadele yeri olması özelliği ile kutsal yerlerin bulunduğu, dini boyutu yüksek olan bir coğrafyadır. Yahudilerin kökenlerini Hz. İbrahim’e dayandırarak buradaki varlıklarını haklı gösterme çabaları; Hz. Musa’nın ilahi emirleri almak için bulunduğu Tur Dağı’ndan henüz geri dönmeden Allah’a şirk koşarak buzağıya tapmaları, Allah’ın kendilerine vazettiği Tevrat’taki emirleri değiştirmeleri ve peygamberlerini öldürmeye varan aşırılıkları ile birleştirildiğinde, topluluğun esasen dine bakışlarındaki tezat ortaya çıkmaktadır. Hz. Yakup’u (haşa) Allah ile güreştiren ve galip getiren bir zihniyetin Allah inancı ise aslında apaçıktır.
İsrailoğulları MÖ 2000’lerde ulaştıkları Filistin topraklarından Babil Krallığı ve Roma İmparatorluğu dönemleri ile Haçlı işgalinde büyük katliamlara uğrayarak sürülmüşlerdir. Halbuki Yahudiler, Hz. Ömer döneminde Kudüs kapılarının Müslümanlara açılmasıyla başlayan dönemde ve ardından Selahaddin Eyyubi ve dört asır sürecek olan Osmanlı döneminde bu topraklarda barış ve esenlik içerisinde yaşadılar. Hatta Endülüs’te batı çılgınlığına kurban olmak üzere olanlar, Rusya’da ve Avrupa’da bulunan Yahudiler de yine Müslüman topraklarına kabul edilmişler ve burada emniyet içerisinde yaşamışlardır.
19. yüzyıl, Avusturya-Macaristan, İngiltere ve Rusya gibi güçlerin dünya siyaset arenasına damgasını vurduğu Osmanlı Devleti’nin ise zayıflamaya başladığı bir dönem oldu. İmparatorluğun geniş sınırları artık dış güçlerin müdahale alanları haline geldi. Bu dönemde Avrupa’da bir Yahudi devletinin varlığına hayır diyen Avrupalı güçler, 1897 yılında yapılan I. Siyonist Kongresi ile başlayan ve „Halkı olmayan bir ülkeyi, ülkesi olmayan bir halka devredin...“ sloganı ile Filistin topraklarında bir Yahudi devlet kurma fikrini öngören süreci hararetle desteklediler.
I. Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’da İngiltere ve Fransa arasındaki Sykes-Picot paylaşımı ve bir sene sonra 1917 Balfour Deklarasyonu, Yahudilere bu toprakları resmen açarken, aynı zamanda İngiliz mandası ile birlikte bölge yavaş yavaş anarşinin kucağına bırakılıyordu. II. Abdülhamid’i aşmayı başaramayan Yahudiler, padişahın büyük önlemler aldığı bu topraklarda artık Hagana, Stern ve Irgun gibi çetelerle Müslümanlara karşı her türlü saldırıyı sistematik bir biçimde devam ettirir olmuşlardı.
II. Dünya Savaşı sonrası bölgede İngiltere’nin yerini ABD aldı. 1948 Mayısında ise Filistin topraklarında Batı desteği ile İsrail devleti kuruldu. Bu devlet daha kurulmadan gerçekleştirilen Deir Yasin gibi katliamlar, aslında Ortadoğu’da yeni ve daha büyük bir istikrarsızlığın habercisiydi.
1948’den itibaren gerçekleşen Arap-İsrail savaşları, Yahudilerin almaya devam ettiği güçlü Batı desteğinin yanı sıra Arap ülkelerinin Filistin konusundaki tutarsızlıklarını ve samimiyetsizliklerini de ortaya koymaktaydı. 1967 savaşında İsrail’e topraklarını kaptıran Mısır, Ürdün ve Suriye’nin soruna daha çok bir iç politik malzeme olarak yaklaşmaları ve kendi kayıplarının peşine düşmeleri, ortak bir hareket planı ortaya koyamamaları ile birleşince sürecin Filistin aleyhine işlemesi kaçınılmaz bir hal alıyordu.
Soğuk Savaş döneminin çift kutuplu ekseninde Filistin’de dengeler çok fazla değişmedi. İsrail, 1967 savaşı ile Kudüs dahil tüm Filistin’i ele geçirerek topraklarını üç misli artırdı. 1973 savaşı ise İsrail’in elini büsbütün güçlendirdi. Her savaş ve katliam sayıları milyonlarla ifade edilen yeni Filistinli mültecileri çıkardı. BM’de alınan 200’ün üzerinde karar ya BM Güvenlik Konseyi’nden ABD vetosuyla döndü ya da herhangi bir yaptırımı olmayan bu kararlar İsrail’in keyfi uygulamaları ile su üzerine yazılmış maddeler olarak kaldı.
1970 yılındaki Kara Eylül olaylarında Ürdün Kralı Hüseyin’in İsrail desteği ile binlerce Filistinliyi katletmesi, İsrail’in 1982 Lübnan işgali ve Sabra-Şatilla Katliamları ile baskılar Filistin topraklarının dışında da devam etti. İsrail’in en gelişmiş silahlarla yürüttüğü bu sınırsız ve dayanılmaz baskılar, Filistinlilerin kadın-erkek, yaşlı-genç bir bütün olarak taş ve sopalarla bayrak açtıkları İntifada’yı başlattı.
Soğuk Savaş sonrası dönem Ortadoğu’da yeni kırılmalar meydana getirdi. Irak’ın Kuveyt’e girmesi ve ABD’nin 1991 Irak müdahalesi bu döneme kadar bölgede devam eden güçlü Sovyet etkisini ortadan kaldırırken tek kutuplu düzeni başlatıyordu. Bu dönemde İntifada’nın güçlü etkisi ve ABD’nin küresel aktör olma çabaları birleşince İsrail masaya oturtuldu ve Ortadoğu Barış Süreci başladı.
Oslo Barış Anlaşmaları ile önemli bir ivme kazandığı sürekli olarak tekrarlanan Ortadoğu Barış Süreci’nde Filistin tarafı çok önemli tavizler vermeye zorlandı. Likud ve İşçi Partilerinin liderleri dahi Oslo sürecinin Filistinlilerin aleyhine olduğunu gizleme gereği duymadılar. Dikkatlice bakıldığında Oslo sürecinin, Filistinlileri kuşatma altındaki bölgelere ayırmak ve bu bölgeler arasına Yahudi yerleşimciler yerleştirmek suretiyle muhtemel Filistin devletinin toprak bütünlüğünü engellemek üzere dizayn edildiği görülür. Örneğin Gazze ve Eriha, İsrail denetimindeki kilometrelerce toprak ile birbirinden ayrılmıştır. Ayrıca Oslo’dan önce Gazze ve Batı Şeria’da yasadışı 110.000 Yahudi yerleşimci varken, Oslo’dan sonra bu sayı 195.000’e çıkmıştır. Yahudi yerleşimcilerin sayısı bu şekilde Filistin bölgelerinde çığ gibi artarken, beş milyon Filistinli mülteci çok zor şartlar altında her türlü mahrumiyet içerisinde yaşam mücadelesi vermektedir.
Filistinlilerin II. İntifada’yı başlatmalarına sebep olan en önemli nedenlerden biri hiç kuşkusuz Oslo Barış Anlaşmalarının getirdiği söz konusu adaletsiz ve tatminsiz ortamdı. Oslo anlaşmalarında, kolay konular gündeme alınırken, çözümü zor konular (Kudüs, yerleşimciler, mülteciler ve Filistin devletinin kurulması) nihai statü görüşmelerine bırakılmıştı. Nihayet 2000 yılının Temmuz ayında taraflar çözümü zor olan temel meseleleri görüşmek üzere Camp David’de biraraya geldiler. Ancak Amerikan Başkanı Clinton’un İsrail’in tezlerini destekleyen önerileri Filistin lideri Arafat tarafından kabul edilmedi.
2002 yılının Mart ayında İsrail, Filistin otoritesinin tüm kurumlarını hedef alan yoğun saldırılarına başladı. İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Filistin Lideri Yaser Arafat’ı uzun süre Ramallah’taki karargahında kuşatma altında tutması, Filistin Otoritesine ait karakolları ve tüm binaları saldırıların hedefi haline getirmesi, İsrail’in Ortadoğu Barış Süreci’nde Filistinlilere „lütfedilen“ her şeyi geri alma hevesinde olduğunun göstergesiydi.
Ş, Ortadoğu’daki şiddeti durdurmaya yönelik olarak gerçekleştirilen tüm inisiyatifleri Amerika’nın da ses çıkarmamasını fırsat bilerek boşa çıkardı. Kasım 2000’de ABD Senatörü George Mitchell Başkanlığında oluşturulan Mitchell Komisyonu’nun hazırladığı raporda İsrail’den yerleşim bölgesi inşasını bir an önce durdurması istendi. İsrail tarafı, „Filistin’in şiddeti durdurmasına“ yönelik çağrıyı dile getirirken, Filistin tarafı da raporun „İsrail’in yeni yerleşim yerleri inşa etme faaliyetlerini durdurması“ noktasından raporu değerlendirdi. İsrail yerleşimciler sorununun, iki tarafın da daha önce anlaştığı üzere, Kudüs, mülteciler ve sınırlar sorunuyla birlikte nihai görüşmelerin bir parçası olduğunu belirterek, bu sorunun diğerlerinden ayrılması gerektiğini söyleyen bir anlaşma bulunmadığını belirtti. Amerikalı diplomat Tenet’in planı ise yedi günlük bir sükunet döneminden sonra barış masasına oturulması çağrısında bulunarak İsrail’in ekmeğine yağ sürdü.
İo gün bugündür bazen esnek açıklamalar yapmakla birlikte, „Filistinliler şiddete son vermeden barış masasına oturulamayacağı“ ifadesini tekrarlamaktadır. 11 Eylül saldırılarının oluşturduğu uluslararası ortam da hiç şüphesiz Şaron’un bu kadar pervasızca davranmasında önemli rol oynamaktadır.
İsrail II. İntifada sürecinde baskı ve katliam politikalarında geri adım atmayı hiç düşünmedi. Bilakis ABD’nin sözde „teröre karşı savaş“ ittifakının en güçlü destekçisi olan İsrail, Filistin kentlerine en gelişmiş silahlarla girdi. Refah, Cenin, Nablus, El-Halil ve daha birçok yerde gerçekleştirilen katliamlar karşısında BM soruşturma açmayı bile beceremedi; çünkü İsrail BM’nin gözlemcilerini kabul etmeyeceğini söylüyordu.
2002 Eylülüne gelindiğinde Ortadoğu Dörtlüsü adı verilen ABD, Rusya, AB ve BM tarafından iki devletli bir çözüm önerisi sunan Ortadoğu Yol Haritası ortaya kondu. Diğerleri gibi mevcut durumu yasallaştırmaya çalışan ve Filistin’in elini kolunu tamamen bağlayan bu anlaşma pratikte Filistin tarafına yönelik her türlü yaptırımdan bahsederken, İsrail’in ise 28 Eylül 2000’den itibaren işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngörmekteydi. Fakat İsrail, yeni imzaladığı bu anlaşmaya ve daha öncekilere rağmen Yahudi yerleşim birimi inşasına devam ettiği gibi, daha da insanlık dışı olan ve eşi benzeri görülmemiş bir duvar projesini uygulamaya koydu. Sekiz metre yüksekliğinde ve 730 km. uzunluğunda olması planlanan duvar Batı Şeria’yı tamamen dünyadan tecrit ederken İsrail, bu yolla Filistinli intihar eylemcilerini durdurmayı hedeflediğini söylüyordu. Tamamlandığında 200.000 Filistinliyi mağdur bırakacak olan duvar, aynı zamanda Batı Şeria’nın %45’ini daha İsrail kontrolüne sokacaktır.
İsrail’in utanç abidesi olan duvar tartışmaları henüz devam ederken, bu kez Mart 2004’te bizzat İsrail başbakanı Ariel Şaron tarafından yürütülen ahlaksız bir operasyon ile Filistin’in manevi önderi Şeyh Ahmet Yasin şehit edildi. Bu füzeli saldırı tüm dünyada İsrail’e olan nefreti bir kez daha tazeledi ve Ortadoğu Yol Haritası adlı son barış planı (!) da tarihteki yerini aldı. ABD’nin vetosuyla BM’nin olayı kınamasına bile müsaade etmemesi, bölge dengelerinin nasıl yürütüldüğü konusunda bilgileri de pekiştirdi. Ayrıca uluslararası arenada tanınmış bir yönetimin başkanı olan Arafat’ın da suikast düzenlenecek liderler arasında gösterilmesi, İsrail’in hukuk tanımayan tavırlarının geldiği boyutun görülmesi açısından manidardır. İsrail çılgınlığının nereye kadar varacağı ve terörün asıl kaynağı olan İsrail’e kimin dur diyeceği ise asıl merak edilen sorular arasında.
Şaron’un provakatif Kudüs ziyaretiyle başlayan ve II. İntifada dönemi olarak adlandırılan yeni dönemde Filistin ve Kudüs meselesi sadece Filistinlilerin değil, tüm Müslümanların ve insanlığın meselesidir. Dünyanın en stratejik bölgesi sayılabilecek olan Ortadoğu’nun merkezi konumundaki Filistin, daha uzun yıllar gündemde olmaya ve belirleyiciliğini korumaya devam edecektir.
Her yönüyle Filistin meselesinin ele alındığı bu çalışma, konunun daha iyi anlaşılmasına ve Türk kamuoyundaki duyarlılığın artırılmasına katkıda bulunmayı amaçlamakta ve „Filistin ve Kudüs bilinci“ oluşturmayı hedeflemektedir. Zira dini, siyasi, askeri ve stratejik açılardan büyük ehemmiyeti bulunan Filistin ve Kudüs, kapsamlı bir şekilde tanınmadığı ve kavranmadığı sürece „kutsal topraklar“a yönelik gayretlerimiz ve çözüm önerilerimiz de çok sağlıklı olamayacaktır.

TUNALIM..
 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol