KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  => Sünnet inkarcılarının bahaneleri-1-
  => Sünnet inkarcılarının bahaneleri-2-
  => Sünnet inkarcılarının bahaneleri-3-
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  OSMANLI DEVLETİ
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Sünnet inkarcılarının bahaneleri-2-

4. İnsanları Kur'ân'a Yöneltme

Sünnet inkarcıları, sünnet/hadis düşmanlıklarını masum bir havaya büründürmek için, hadislerin Kur'ân'ın yanında değersiz olduğunu, kendilerinin Kur'ân'a ve Allah'ın emirlerine aşırı değer verdiklerini söylemektedirler.

Kur'ân, İslâm dininin en önemli bilgi kaynağı olmakla birlikte, tek bilgi kaynağı değildir. Kur'ân'ı tebliğ eden, onun yaşayan bir tefsiri olan Resûlullah’ı devre dışı bırakarak insanları Kur'ân'a yöneltmek iddiası kadar gülünç bir iddia düşünülemez.

Kur'ân, her türlü sözü dinlemeye ve en güzeline tâbi olmaya çağırır. (2) "Allah size bilmediklerinizi açıklamak ve sizi sizden öncekilerin sünnetlerine iletmek istiyor" (3) âyetinde olduğu gibi, Müslümanları, hidâyet üzere olan önceki ümmetlerin hayat nizamına çağırır. Böyle iken, insanlara örnek olarak gösterdiği, (4) en yüce ahlakın sahibi olduğunu bildirdiği (5) Resulünün sünnetlerine uyulmasını hiç istemez mi?

Bizzat Kur'ân'ın sünnete önem verdiğini ve Müslümanları Resûlullaha uymaya çağırdığı düşünülürse, böyle bir fikrin ne derece asılsız olduğu kendiliğinden anlaşılır ve "Kur'ân'daki İslâm"ı savunanların, Kur'ân'la nasıl tezata düştüğü görülür.

5. Peygamberin Hüküm Koyamayacağı Düşüncesi

Sünneti toptan reddedenlerin delil olarak ileri sürdükleri bir diğer iddia da Kur'ân'da üç yerde geçen, "Hüküm ancak Allah'ındır" âyetidir. (6) Onlar, Peygamberin hüküm koyamayacağını söyleyerek sünneti bütünüyle reddetmektedirler.

Haricîlerin de aynı âyetleri delil kullanarak, Hz. Ali'ye (kv) karşı çıktıklarını ifâde ettikten sonra, bu iddianın doğruluk derecesini araştıralım.

Dinimize göre bir şeyi helâl veya haram kılma yetkisi sadece Allah'ındır. Peygamberimiz de dâhil hiçbir peygamber ve hiç bir insanın helâl kılma, haram kılma; helâli haram, haramı helâl yapma yetkisi yoktur. Bu gerçek, birçok âyet-i kerimede açıklanmıştır. Meselâ şu âyetlerde, müşriklerin kendilerine göre bâzı şeyleri haram saymaları şiddetle reddedilmiştir:

"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı giyecekler ile hoş ve temiz rızıkları kim haram etti?" (7) "Müşrikler kendi akıllarınca, 'Şu hayvanlar ve şu ekinler haramdır; dilediğimiz kimselerden başkası yiyemez. Bir kısım; hayvanların da sırtı yüke haram kılınmıştır' derler. Kestikleri hayvanların üzerine de Allah'ın adını zikretmezler. Bütün bunlar Allah adına uydurdukları iftiralardır. Allah da onları uydurdukları şey sebebiyle cezalandıracaktır. Bir de, 'Şu hayvanların karnındaki yavrular erkeklerimize helâl, kadınlarımıza haramdır' derler..."

Bir sonraki âyette de; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği şeyleri, Allah adına iftira ederek haram sayanların kesin olarak ziyanda oldukları bildirilmiştir. (8)

"De ki: Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helâl mi kıldınız?"

Peygamberimiz de bir hadislerinde, kendisinin helâli haram, haramı helâl kılma yetkisine sahip olmadığını bildirmiştir. (9)

Bununla beraber, peygamberler ve Peygamberimiz Allah'ın emri ile bâzı şeyleri helâl kılmışlar, bâzı şeyleri de haram kılmışlardır. Bu gerçek, bir âyette şöyle buyurulur:

"O Peygamber, kendilerini iyiliğe sevk edip kötülükten sakındırır; temiz ve güzel nimetleri onlara helâl, habis olanları ise haram kılar." (10)

Burada Peygamberimizin helâl veya haram kılması, kendiliğinden değil, Allah'ın emrine dayanaraktır.

Peygamberimiz de (s.a.v.) Allah'ın emri istikametinde kendisinin de helâl ve haram kılabileceğini şöyle bildirmiştir:

"Bana Kur'ân ve bir o kadarı [sünnet] daha verildi. Yakında karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi, 'Size Kur'ân yeter; onda neyi helâl bulursanız onu helâl kabul ediniz. Onda neyi haram bulursanız, onu da haram biliniz' diyecek. Şunu iyi bilin ki, Allah Resulünün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir." (11)

Bunun içindir ki, Kur'ân'da haram kılınmadığı halde, Peygamberimiz tarafından haram kılınan pek çok husus vardır. Meselâ bunlardan birisi, bir kadının üzerine hala ve teyzesinin nikâh edilemeyeceğidir. (12)

Evet, "Hüküm Allah'ındır" demek, Allah'ın emri ve vahyi ile peygamberlerin ve Peygamberimizin (s.a.v.) hüküm koymasına engel değildir. Ve Resûlullah (s.a.v.) Allah'ın emri üzerine Kur'ân'da yer almayan birçok konunun helâl veya haram olduğunu bildirmiştir.

Bu iddiaya sığınanlar şu hadisi de görüşlerine delil olarak zikrederler: "Bâzılarına ne oluyor ki, Allah'ın Kitabında bulunmayan bir takım şartlar koşuyorlar? Her kim Allah’ın Kitabında bulunmayan bir şeyi şart koşarsa, o şart geçersizdir. Yüz defa şart kılınmış olsa da bu böyledir. Allah'ın şartı daha doğru ve daha sağlamdır." (13)

Bu hadisi sünnetin inkarına delil olarak kullanmak, her şeyden önce sünneti inkar edenlerin içine düştüğü bir tezattır. Çünkü bir yandan sünneti toptan reddedilip, diğer yandan delil olarak kullanmak çifte standarttır.

Diğer taraftan, hadisi, Resulullah’ın Kur'ân'da mevcut hükümlerin dışına çıkmadığı şeklinde anlamak doğru değildir. Hadis, Allah'ın Kitabında bulunmayan şartları değil, Allah'ın kitabına zıt olan şartları geçersiz kılar. Çünkü muameleler esnasında koşulacak her şartın, Kur'ân'da yer aldığını iddia etmek mümkün değildir. Ancak bir şart Kur'ân'ın esaslarına zıtsa, o şart geçersizdir.

Nitekim, Peygamberimizin bu sözü söylemesinin sebebi Kur'ân'ın bir hükmünün çiğnenmesi değil, kendi koyduğu bir hükmün çiğnenmesidir. Peygamberimiz, Allah'ın vahyi ile Kur'ân'ın dışında koyduğu hükümleri de, "Allah'ın Kitabında" ifadesiyle tâbir etmiştir. Çünkü "Allah ve Resulüne itaat edin" (14) gibi âyetlerle kendisine bu yetkiyi veren de Kur'ân'dır.

6. Hadislerin Bir Birine Zıt Olduğu İddiası

Hadise karşı savaş açanların ileri sürdükleri bir gerekçe de aynı konuda farklı rivayetlerin olmasıdır. Evet, aynı konuda farklı hadisler vardır. Ancak bu durum kesinlikle bir inkar gerekçesi olamaz. Çünkü samimî bir yaklaşımla bu farklı rivayetler bir araya getirildiğinde, meselenin arasını bulmak mümkündür.

Diğer taraftan eğer aynı konuda farklı rivayetlerin bulunması, bir hadisi inkarı gerektirirse, işin ucu Kur'ân'a kadar uzanır. Çünkü aynı durum Kur'ân için de söz konusudur. Meselâ Kur'ân'da insanın yaratılışı ile ilgili çeşitli âyetler vardır. "Topraktan", "çamurdan", "çamurun özünden", "kerpiç gibi kuru çamurdan", “şekillenmiş bir balçıktan", “sudan”, "insanların bildikleri şeyden", “yapışkan çamurdan" gibi 16 farklı lafız mevcuttur. (18/ 37,7/12, 37/11; 55/14; 15/26, 28, 33, 23/12, 25/54; 70/39, 56/61; 86/6,16/4; 76/2,92/2; 30/54; 90/4; 4/1.)

Şimdi -hâşâ- "farklı ifâdeler" diyerek, bütün bu âyetleri Kur'ân'dan çıkaracak mıyız?

Halbuki bunun izahı son derece kolaydır. Bu farklı gibi görülen ifâdeler, ilk yaratılış, sonra insanların yaratılışı ve yaratılış evreleri olarak izah edilmektedir.

1995 yılında yapılan bir toplantıda, Doç. Hayri Kırbaşoğlu'nun tebliğinin müzakerecilerinden Prof Dr. Kemal Sandıkçı, onun "Manen rivayet, insanlar arasında korkunç ve tiksindirici zararların doğmasına yol açtı" sözünü ele alarak, bu konuya dikkat çekiyor ve sonra da şöyle diyor:

"İnsanların yaratılışları ile ilgili 16 ayrı ifadeyi bugün, ilk yaratılış, daha sonra insanların yaratılışı ve yaratılış evreleri olarak izah ediyoruz. Manen rivayet sonucu bâzı farklı lafızları ihtiva eden hadislerin bütün varyantları bir araya getirildiğinde, bunların telafi ve tevhidi mümkün iken, bu lafız farklılıkları hadislerin reddi için gerekçe görülür ve bu düşünce genelleşerek ilke haline gelirse, korkarım sıra Kur'ân'a da gelecektir. İslâm düşmanı ve kötü niyetli kimseler tarafından Kur'ân'daki lafız farklılığının da tutarsızlık olduğu iddia edilebilecek ve belki de Kitab-ı Mukaddese (Tevrat ve İncil'e) Müslümanlarca yöneltilen eleştirilerin rövanşı gerçekleşebilecektir." (15)

7. Sünneti Nakledenlerin Güvensizliği İddiası

Sünneti inkar edenlerin kendilerine göre dayandıkları bir gerekçe de sünneti nakledenlerin güvenilir olmadığı iddiasıdır. Buna göre başta sünneti bize nakledenlerin en başında gelen Sahabîler, sonra onların talebeleri olan Tabiîn, onların talebesi Tebe-i Tabiin ve ardından gelen alimler halkası, güvenilir değil.

Bu, çok büyük bir iddiadır. Bu işin sonu Kur'ân'ı, hatta -hâşâ- Allah'ı yalanlamaya dayanır. Çünkü Sahabîleri Kur'ân'ı Kerim’de bizzat yüce Allah övmüştür. Allah'ın kıyamete kadar okunacak bir kitapta övdüğü Sahabîlere ve "onları güzellikle takip eden" Tâbîne, onların güvenilirliğini tasdik eden milyonlarca âlim ve evliyaya güvenilmeyecek de ne ve kim oldukları belirsiz kimselerin sözlerine mi güvenilecek.

8. Hadislerin Zan İfâde Ettiği İddiası

Hadisleri inkar edenlerin bir diğer gerekçeleri de, hadislerin kesin ilim değil, zan ifâde ettiği iddiasıdır. İmam Şâtıbi, bu iddiacıları şöyle haber verir:

"Bidatçi türedilerden bir topluluk, hadisleri reddetmek için, çok defa, hadislerin zan ifâde ettiğini, zannın ise şu âyetlerde olduğu gibi, Kur'ân'da kötülendiğini ileri sürmüşlerdi: 'Onlar ancak zanna ve nefislerinin isteğine tabi oluyorlar' (16) ve 'Onlar ancak bir zanna kapılmışlardır. Zan ise hak olan hiçbir şeyin yerini tutmaz' (17) ve bu mânâya gelen âyetler. Öyle ki, onlar nass (hüküm) olarak Kur'ân'da haramlığı olmadığı halde, Allah Teâla'nın Nebisinin lisanıyla haram kıldığı şeyleri helâl saydılar."

İmam Şâtıbî, daha sonra, "Onlar bununla, ancak akıllarınca güzel gördükleri şeyleri kendileri için sabit kılmayı amaçlamışlardadır" dedikten sonra, âyet ve hadislerde kast olunan zannın onların iddia ettiği gibi olmadığını söyler. (18)

9. Bâzı Hadisler

Sünneti toptan inkar edenlerin gerekçelerinden biri de bâzı hadislerdir. Bunlardan birisi şöyledir:

"Benden rivayet edilen hadisler çoğalacaktır. Bunlardan Kur'ân'a uyanlar gerçekten benim sözlerimdir, uymayanlar ise bana âit değildir." (19)

Burada yine bir tezat göze çarpmaktadır. O da, Sünneti inkar edenlerin sünnetten delil getirmesidir.

Diğer taraftan, bu hadis, böylelerinin yaptığı gibi sünnetin bütün bütün inkarını değil, onun Kur'ân'la ölçüye vurulmasını, uygun düşenlerin alınmasını, zıt olanların ise reddedilmesini gerektirir. Dolayısıyla, sünnetin inkarı için asla delil teşkil etmez.

(Devam edecek)

Dipnotlar:

2- Zümer, 18.

3- Nisa, 26.

4- Ahzab, 21.

5- Kalem, 4.

6- En’am: 57, Yusuf:40-67.

7- A’raf, 32.

8- En’am, 138-139-140.

9- Müslim, Fezailu’s-Sahabe, 95-96.

10- A’raf, 157.

11- Ebu Davud, Sünen, 5.

12- Buhari, Müslim.

13- Buhari, Zekat 61, büyü’:67-73, ıtk:10, Mekatib: 2-5, Hibe:7: Müslim, ıtk, 5;Tirmizi, Büyü’: 33: İbn-i Mace, ıtk: 3: Ebu Davud, ıtk, 2.

14- Nisa Suresi, 59. Ayet.

15- Sünnet’in Dindeki Yeri, s.481.

16- Necm Suresi, (53) 23.

17- Necm Suresi, (53) 28.

18- Şatibi, el-Muvafakat.

19- Dr. Musfir Garamallah ed-Dümeyni, Makayisu, Nakdi Mutuni’s-Sünne (Hadiste Metin Tenkidi Metodları) s. 246.

İSMAİL MUTLU (ARAŞTIRMACI-YAZAR)

 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol