KÖRKÜLERALPEREN Dostluğa açılan el

SELÂMÜNALEYKÜM ZİYARETÇİ

 
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM
  PEYGAMBERİMİZ
  EHL-İ SÜNNET
  SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR
  ALDANAN KİM ?
  NAMAZ
  NAMAZIN ÖNEMİ
  RESİMLİ NAMAZ HOCASI
  NAMAZI TERK ETMENIN BAHANELERI
  CENNETLE MÜJDELENEN SAHABELER
  MEZHEBLER
  EVLİYALAR(Dinle)
  A-Z EVLİYA HAYATLARI (Oku)
  ÖRTÜNME ÇAĞRISI
  AİLE VE EĞİTİM
  ADAB-I MUAŞERET
  BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  İletişim
  Sık kullanılanlara ekle
  İSLAM TARİHİ
  ALPEREN'CE
  => Alperen
  => i'la-yı kelimetullah
  => Nizam-ı alem
  => Alperen ocakları
  => Ocaklar
  OSMANLI DEVLETİ
  TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ
  TÜRKİYENİN TANITIMI
  İSLAM DÜNYASI İŞKAL ALTINDA
Veda Hutbesi

NASİHAT

Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar Akşam ezanında ölürler. Avun oğlum avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme. Kalkar itibarın, muhabbet olmaz. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutmaki! Yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.!

İMANLI ALPEREN GENÇLİK

Ocaklar

Aynı gaye etrafında toplanan kimselerce meydana getirilen teşkilat ve bu teşkilatın toplanma yeri olan o kutlu mekânlar… Ocaklar. İçerisinden Allah kelamının rayihaları süzülen, “Sen olmasaydın Âlemleri yaratmazdım”  buyuran Allah’ın nidasına mazhar Kutlu Nebi’nin (S.A.V.) yaşantısını tatbik edebilme sevdasındakilerin, “vatan”, “millet”, “dava”, “Türkiye” sesleriyle yekvücut oldukları, ocakları tüttükçe ocakçılıkları tazelenen, ocaktanlığın gururuyla gururlananların mekânları… Zaman ve mekanın idrakine sahip olan Türk Milliyetçilerinin, şairin “Vatanımda sular akar başıboş, Herkes birbirini kakar başıboş. Bozkırlardan topal bir tren geçer, Çocuk, merkep, öküz bakar başıboş. ” diye nitelediği bir ortamda “başıboş” kalmamanın “başına buyruk” olmamanın gerekliliğinin bilincinde, “birlik” olmanın güven ve sıcaklığını paylaşan Türk-İslam sevdalısı Anadolulu gençlerin cem olduğu kurumlar…

Ocaklara yıllarını vermiş, tüttürdüğü ocağından aldığı ruhla ruhunu besleyen, asla bir sınıf farkı gözetmeden, aynı kilimin desenleri olmanın bilincinde, vatan toprağında yaşayan herkesi kucaklayan bir karaktere sahip  “ocakçılar”, yani has mekânların has sahipleri… Onlar hep birden aynı gayeye inandılar:

*Aleme nizam vermeye talip olarak çıkılan bu yolda dava adamıyım diyenlerin ilk yapacakları iş ademe nizam vermektir,
*İslam Medeniyeti, medeniyetlerin anasıdır,
*İslam’la kaynaşan Türk Milleti, Allah indinde kabul olan tek dini benimsemesinden itibaren yüksek bir karakterle bezenmiş, çağları aydınlatan Türk-İslam Medeniyeti’ni kurmayı başarmıştır,
*Yıllarca İslam’ın bayraktarlığını yaparak Türk denilince Müslüman, İslam denilince Türk’ü akıllara getiren şanlı ecdad beslendiği kaynağa sahip oldukça yeni ufuklara ulaşmıştır,
*Yaşanan topluluk inanılan değerlere uymuyorsa, topluma uymak yerine toplumu inanılan değerlerin üstünlüğüne çağırmak gerekir,
*Bir millet kendi kendini değiştirmezse, yanlış yoldaki yöneticilerinin değişmesine imkan yoktur,
*Vatan sevgisi imandandır müjdesinin bilinciyle çalışmak,
*Gönlünde, yaşadığı vatanın nasıl ve ne şekilde kazanılarak kendine sunulduğunun bilincinde olmayan Türk,  kanını araştırmakta gecikmemelidir.

12 Eylüllerin gelmesinden önceki dönemlerde tepki hareketi olarak meydan yerine atıldılarsa da o dönemlerde yapılması gerekenin en iyisini yapmaktan kaçınmadılar. Kıpkızıl emperyalizme karşı “Dur..!” dediler. Ne idüğü belirsiz ideolojilerin haremlere girmesine müsaade etmeyeceklerdi, çalıştılar, teşkilatlandılar, ocaklandılar, ocaklar yaktılar kutlu davaları için, ocakları söndürülecekti belki ocak yaktıkları için. Kendilerine “Ey Ehl-i vatan ayağa kalk” denildi. Hiç düşünmeden kalktılar, vaziyet düzelince kalktıkları yerlere dönebilenler yerlerine başkalarının oturduklarını gördüler, dönemeyenler ailelerinden koparıldılar, ölmeden tabutluklara girdiler, zindanlara atıldılar, “vatan içindi ” dediler, dinletemediler. Kısacası bir dönemin ocakçıları paletler altında ezilen gençlik oldular. Şimdilerde hesaplarını “hesap gününün sahibine” bıraktılar, içlerinden bazıları kitaplar yazıp yeni kurumların, hareketlerin filizlenmesine vakfettiler kendilerini, altını yıllarca harladıkları ocaklarını yeni taliplerine bıraktılar, siyasete atıldılar, gür sesleriyle şimdi yönetime talibiz diye haykırıyorlar.

Onlar, yaşadıkları farklı dönemlerde farklı farklı isimlerle anıldılar. İpeğe sarılmış çeliklerdi bir zamanlar, zaman içinde hep ülkü denen nazlı gelinin yılmaz sevdalıları oldular. Nizam-ı Alem Ülkücüleri oldular, Horasan Erenleri’nin yolunda Alperenler oldu onlar… İsimleri, sıfatları her ne olduysa, değişmez bir gayeye inandılar: Allah’ın varlığını yüceltme davası… İlay-ı Kelimetullah gayeler gayesi oldu onlar için. Yaşanılan coğrafya vatan oldu, nifak tohumları ekilen Türkiye, terk edilmeyecek son serhad oldu onlar için. Gitmek kolaydı da nasıl, ne için, gidilecekti, uğrunda tanklar altında, C-5’lerde ezilmekte olsa nereye gidilecekti? Kendisine Kırım’daki medreselerin sorumluluğu verilmesi teklifine karşı, Türkiye’de yaşadığı zulme rağmen İskilipli Atıf Hocaefendi “Kurtuluş Türkiye’dedir…” demeyi ihmal etmemişti. Yıllar öncesinden seslenen Allah Dostu’nun bu kelamını onlar da duymuşlardı. Kaldılar, kızıl beldelerden gelen kötü seslere yüreklerini, bedenlerini siper ettiler.Zaman değişti, sular eylül günlerindeki kadar sel olup akmamakta lakin saman altından yürümeye devam etmekte. Kızıl dağlardan esen rüzgarın kaynağı değişti, Atlantik ötesinden ya da burnumuzun dibinden esmekte şimdileri. Bir zamanların tüm izmleri şimdilerin –sel ekiyle birleşip tek sesle ortaya çıkmakta. Küre-sel… Düşman kavramının kisvesi her ne kadar değişse de, içindeki şeytan farklı adlarla anılsa da yapmak istediğinin farkına varmamak hiçte zor görünmemekte. Sular durulmamakta kısacası. Hal bu minval üzere olunca da “ocakçılara” her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu ortadadır.

Sivil Toplum Kuruluşlarının demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olduğu açıktır ve vatan sevgisini ana gaye olarak addeden kurumlarsa Türkiye’nin olmazsa olmazı mesabesindedir. Yazımızın üst kısmında bahsettiğimiz, bulunduğu zamanlarda tepki hareketi olarak ortaya çıkıp en iyisini yapmaktan çekinmeyen ipeğe sarılmış çelikler, ülkü sevdalıları, Nizam-ı Alem Ülkücüleri… Şimdi onlar değişen bir dünyada nelerle meşgul olmalı. Zamanında kendilerince haklı olarak vazifelendikleri davalarına şimdi nasıl ve ne şekilde sahip çıkmalılar? Bu uzun sorulara Allah’ın izniyle yazımızın nihayetinde kısa bir cevap vereceğiz. Zira, laf uzatmanın manasızlığı beraberinde getirdiğine inanmaktayız.

Övünülmelidir geçmiş için, ancak övgülerle, övünmekle de zaman harcamamalıdır. Tarih, geçmiştir ve kronolojisinde kazanç ve kayıplarını eleştirel bir gözle değerlendiren milletler için ders kitaplarının başında gelir. Ne zaman övmek fiiliyle çekimlenen eylemler, ataleti beraberinde getirirse o zaman, kayba giden yolda sürat kesbedildiği de ortaya çıkar. Oysa kazanca giden yollar arasında maziye bakıp eksiklerden ve hatalardan ders almanın, başarılara bakıp gururlanmaktan daha etkili olduğu su götürmez bir gerçektir. Şimdi Ülkücü Hareket’in mensuplarının yapması gereken “farkına varmak ve titreyerek değil ürpererek kendine gelmektir.” Farkına varmalıdır, kutlu davaları için okullarına devam edemeyenlerin karşıt devreleri ya da o zamanlar samanlıklara saklanan sınıflar, şimdi ülke bürokrasisinde önemli yerleri çoktan almışlardır. Ülkenin karar mekanizmalarında etkili konumda olan bu insanlar hiç şüphesiz ya atlattıkları eylül soğuklarından bahara çıkma hesabını yapmaktalar ya da tekrar samanlıklar mesken edilirse kaygısıyla şimdiden azık toplamak peşindedirler.

Kendini ülkesi için her zaman olmazsa olmaz addedenler, ülkesi için her daim görevde olanlar ise kurumlarını boş laf üretilen yerler konumuna düşürmeden, değişen dünyanın koşullarına uygun yeni stratejiler belirlemelidirler. Vusulsüzlüğün usulsüzlükten kaynaklandığı gerçeği göz ardı edilmeden hareket noktaları belirlenmelidir. Memleket sevdasıyla coşan yüreklere su verirken, bir ülkenin geleceği gözüyle bakılan ve dizi kültürüyle ülke gerçeklerini tahlil etmeye çalışan gençliğe yön vermeleri gerekmektedir. Türk-İslam Ülküsüne gönül veren ve bu dünyadan terk-i diyar eden fikir adamlarına ait eserleri tetkik edilmeli, taze beyinler tarafından belirleyici yol haritaları oluşturulmalıdır. Kısacası başarı için usul, dinamik gençlik ve hareketin fikrî manifestosu…

“Allah’a itaat uğrunda mücahede edenlere gelince elbette biz onlara yollarımızı gösteririz”. Ankebut 69  
                    
Ramazan Buğra

 
   
Esma-ül Hüsna  
 


"O, yaratan, var eden, sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sanini yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Hasr-24)"


ALLAH
(Varligi zorunlu olan ve bütün övgülere layik bulunan zatin özel ve en kapsamli adi)


RAHMÂN
(Bagislayan, esirgeyen)


RAHÎM
(Aciyan, esirgeyen)


MELIK
(Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi)


KUDDÛS
(Her eksiklikten münezzeh)


SELÂM
(Esenlik veren)


MÜ'MIN
(Güven veren, vaadine güvenilen)


MÜHEYMIN
(Kainatin bütün islerini gözetip yöneten)


AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)


CEBBÂR
(Iradesini her durumda yürüten, yaratilmislarin halini iyilestiren)


MÜTEKEBBIR
(Azamet ve yüceligini izhar eden))


HÂLIK
(Takdirine uygun bir sekilde yaratan)


BÂRI'
(Bir model olmaksizin canlilari yaratan)


MUSAVVIR
(Sekil ve özellik veren)


GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahlari bagislayan)


KAHHÂR
(Yenilmeyen, yegane galip)


VEHHÂB
(Karsilik beklemeden bol bol veren)


REZZÂK
((Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren)


FETTÂH
(Iyilik kapilarini açan, hakemlik yapan)


ALÎM
(Hakkiyla bilen)


KÂBID
(Rizki tutan, canlilarin ruhunu alan)


BÂSIT
(Rizki genisleten, ruhlari bedenlerine yayan)


HÂFID
(Alçaltan, zillete düsüren)


RÂFI'
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MUIZ
(Yücelten, izzet ve seref veren)


MÜZIL
(Alçaltan, zillet veren)


SEMI'
(Isiten)


BASÎR
(Gören)


HAKEM
(Son hükmü veren)


ADL
(Mutlak adalet sahibi, asiriliga meyletmeyen)


LATÎF
(Yaratilmislarin ihtiyacini en ince noktasina kadar bilip sezilmez yollarla karsilayan)


HABÎR
(Her seyin iç yüzünden haberdar olan)


HALÎM
(Acele ile ve kizginlikla muamele etmeyen)


AZÎM
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


GAFÛR
(Bütün günahlari bagislayan)


SEKÛR
(Az iyilige çok mükafat veren)


ALÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


KEBÎR
(Zatinin ve sifatlarinin mahiyeti anlasilamayacak kadar ulu)


HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)


MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhlarin gidasini yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)


HASÎB
(Kullarina yeten, onlari hesaba çeken)


CELÎL
(Azamet sahibi)


KERÎM
(Fazilet türlerinin hepsine sahip)


RAKÎB
(Gözetleyip kontrol eden)


MÜCÎB
(Dileklere karsilik veren)


VÂSI'
(Ilmi ve merhameti herseyi kusatan)


HAKÎM
(Bütün emirleri ve isleri yerli yerinde olan)


VEDÛD
(Çok seven, çok sevilen)


MECÎD
(Sanli, serefli)


BÂIS
(Ölümden sonra dirilten)


SEHÎD
(Her seyi gözlemis olarak bilen)


HAK
(Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan)


VEKÎL
(Güvenilip dayanilan)


KAVÎ
(Her seye gücü yeten, kudretli)


METÎN
(Her seye gücü yeten, kudretli)


VELÎ
(Yardimci ve dost)


HAMÎD
(Övülmeye layik)


MUHSÎ
(Her seyi tek tek ve bütün ayrintilariyla bilen)


MÜBDI'
(Ilkin yaratan)


MUÎD
(Tekrar yaratan)


MUHYÎ
(Can veren)


MÜMÎT
(Öldüren)


HAY
(Ebedi hayatta diri)


KAYYÛM
(Her seyin varligi kendisine bagli olup kainati idare eden)


VÂCID
(Diledigini diledigi zaman bulan bir müstagni)


MÂCID
(Sanli, serefli)


VÂHID
(Bölünüp parçalara ayrilmamasi ve benzerinin bulunmamasi anlaminda tek)


SAMED
(Arzu ve ihtiyaçlari sebebiyle herkesin yöneldigi ulular ulusu bir müstagni)


KÂDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKTEDIR
(Her seye gücü yeten, kudretli)


MUKADDIM
(Öne alan)


MUAHHIR
(Geriye birakan)


EVVEL
(Varliginin baslangici olmayan)


ÂHIR
(Varliginin sonu olmayan)


ZÂHIR
(Varligini ve birligini belgeleyen birçok delilin bulunmasi açisindan asikar)


BÂTIN
(Zatinin görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açisindan gizli)


VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)


MÜTEÂLÎ
(Izzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, askin)


BER
(Iyilik eden, vaadini yerine getiren)


TEVVÂB
(Kullarini tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)


MÜNTAKIM
(Suçlulari cezalandiran)


AFÜV
(Hiçbir sorumluluk kalmayacak sekilde günahlari affeden)


RAÛF
(Sefkatli)


MÂLIKÜ'L-MÜLK
(Mülkün sahibi)


ZÜ'L-CELÂLI ve'l-IKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)


MUKSIT
(Adaletle hükmeden)


CÂMI'
(Toplayip düzenleyen, kiyamet günü hesaba çekmek için mahlukati toplayan)


GANÎ
(Her seyden müstagni, kendi disinda her sey O'na muhtaç)


MUGNÎ
(Zenginlik verip tatmin eden)


MÂNI'
(Dilemedigi seyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü seylere engel olan)


DÂR
(Zarar veren)


NÂFI'
(Fayda veren)


NÛR
(Nurlandiran, nur kaynagi)



HÂDÎ
(Yol gösteren, murada erdiren)


BEDÎ'
(Esi ve örnegi olmayan, sanatkarane yaratan)


BÂKÎ
(Varliginin sonu olmayan)


VÂRIS
(Varliginin sonu olmayan)


RESÎD
(Bütün isleri isabetli ve hedefine ulasici, irsad edici)


SABÛR
(Çok sabirli)


korkulerdiyari.tr.gg
ALLAH c.c En Güzel Isimleri

 
Veda hutbesi  
  Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

 
hergün bir hadis  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol